Bugün tevafuken günlerdir aklımı kurcalayan okula başlama yaşı ile ilgili Adem Hocanın yine bir röportajına rastladım. Benim de oğlum seneye 70 aylık olacak ve okula başlaması gerekecek. Ama için içimi yiyor ve asla başlamasını istemiyorum. Fiziksek olarak ta küçük zaten ama rapor almak ta içime sinmiyor. Bu yıl ki anne babalar ne yapıyor, onu hiç düşünemiyorum bile.. Biz 1 yıl önceden bu kadar düşünüyoruz, onlar kimbilir ne halde...Rabbim hayırlısını versin diyorum tüm çocuklar için..
 Adem Hoca' nın on5yirmi5' teki özel röportajı:
 "

İlkokula bu yıl başlayacak 66 ayını dolduran çocukların kayıtları 
otomatik olarak yapıldı. Ancak 66-72 aylık çocuğu olan anne babalar, 
çocuklarını okula başlatıp başlatmamakta kararsız. Bir kısım veli para 
ve hapis cezasına rağmen çocuklarını okula göndermeyecek, bir kısmı 
cezalardan çekindiği için istemeyerek de olsa çocuklarını gönderecek. 
Öte yandan çocuklarını okula gönderme konusunda olumlu düşünen veliler 
de var. Ancak onların da kafalarında bu konuya dair çokça soru 
işaretleri var. Biz de bu yıl ilk defa uygulanacak olan bu sistemi ve 
okul öncesi eğitim meselesini 
Uzman Pedagog Adem Güneş 
ile konuştuk.
66-72 aylık çocuğu olan bir anne ve baba çocuklarını okula 
gönderip göndermeme kararını nasıl vermeli?
Çocuk gelişimi uzmanlarının ortak kararı 
66 aylık bir çocuğun
 ilkokula başlayacak 
okul olgunluğu olmadığı 
yönündedir. Okul olgunluğu derken güncel tartışmalarda yer alan
 ve çocuk doktorlarının yaptığı gibi, düz çizgi üzerinde yürütme veya 
kalem tutup yazı yazma becerisinden bahsetmiyoruz. 
Okul 
olgunluğu; sembol kullanabilme ve eşya ve olaylar arasında 
ilinti kurabilme özelliğinden bahsediyoruz.
Nasıl yani biraz açar mısınız?
Şöyle ki, örneğin 4-5 yaşındaki bir çocuk eline aldığı kalemi çok 
güzel kullanabiliyor olabilir. Ancak siz ona bir “ev” çiz dediğinizde 
çocuk kargacık burgacık bir şeyler yapar. “Bu nedir?” diye sorduğunuzda 
da size “bu bir ev” cevabını verebilir ki bu çok normal bir cevap. Çünkü
 bu yaştaki bir çocuk ev diye dışarıda gördüğü görüntüyü 
sembolleştireceğini bilmez, çocuk ancak hayalindeki şeyleri ev diye 
önündeki kağıda karalar… İşte bu okul olgunluğunun sembol kullanabilme 
özelliğinin bir parçasıdır veya bu yaştaki bir çocuğa matematikteki 
rakamları gösterdiğinizde ve bunları toplayarak bir işlem yaptığınızda 
çocuk sizin ne yaptığınıza anlam veremeyebilir.
Anlıyorum ama bunlar 5 yaş grubu çocuklarda eksik ise, çocuk 
bunları okulda tamamlayarak eğitimini alamaz mı?
Bu soru işte can alıcı bir sorudur. Zira bu yaş grubu çocuğa siz onun
 gündeminin dışında bir şey öğretmezsiniz. 
5 yaş grubu çocuk 
ancak öğrenmek istediği şeyi merak gücü ile öğrenir.  Yoksa 
“gel sana şimdi sana harfleri ve rakamları öğreteceğim” diye onun ilgi 
alanının dışında bir şeyi öğretmeye çalışırsanız sorunlar yaşarsınız, 
çocuk tepki verir.
Ama biz biliyoruz ki, Avrupa’da birçok ülkede okula başlama 
yaşı 4-5 yaş civarında oluyor. O halde onlar nasıl başarıyor bu işi?
Sanırım 
Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanıldığı nokta da işte 
burası oldu. Zira geçenlerde Sayın Bakan bir açıklama yaptı ve 
“Dünya’da bu işi 4 yaşından itibaren yapan ülkeler varken neden bizim 
ülkemizde kıyametler koparılıyor” diye sitemde bulunup Hollanda’yı örnek
 verdi; “Hollanda’da çocuklar 4 yaşında ilkokula başlıyor” diye 
açıklamada bulundu. Bakan Bey’in Hollanda’dan örnek vermesi doğru bir 
tercihti, zira Hollanda eğitim sistemi dünya ülkelerinde bir motor güce 
ve bilimsel derinliğe sahiptir. Ancak, 
Sayın Bakan’ın eksik 
bilgilendirildiğini düşünüyorum. Zira Hollanda da çocuklar 
ilkokula 4 yaşından itibaren başlıyor gibi görünse de ilk iki yıl “
Kleuterschool”a
 ismi ile anılıyor. Kleuterschool; “
Çocukluk Dönemi Okulu”
 diyebiliriz. 1985 yılından bu yana uygulanan ve Flaman Modeli olan bu 
okul modeli Almanya’da, Amerika, Belçika’da ve Fransa tarafından da 
örnek alınmış ve uygulanıyor. Örneğin Fransa’da bu model 
École 
Maternelle’ olarak isim almıştır. Bu modelin özelliği şu; çocuk
 ilkokula 4 yaşında başlıyor ve ilkokulun birinci ve ikinci sınıflarını 
sosyal hayata hazırlık olarak geçiriyor. Bilişsel eğitim 3. sınıfta 
başlıyor.
Yani bizdeki ilkokul birinci sınıf Avrupa eğitim sistemine 
göre 3. sınıf mı oluyor?
Evet, öyle. Örneğin, benim kendi çocuklarım Hollanda’da 4. sınıfa 
giderken Türkiye’ye geldi ve Türkiye’deki denkliği ilkokul 2. sınıfa 
verildi. Yurtdışındaki büyükelçiliklerin eğitim ateşeliklerinden bu 
bilgiler edinilebilir.
Peki, bu arada Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’de bu 
yıl eğitime başlayacak olan çocukların ilk 6 ayını oyun grupları 
şeklinde geçireceğini söyledi…
Ancak burada şu fark var; okul öncesi öğrencilerine ilköğretim 
öğretmenleri görevlendiriliyor.
Tek fark bu mu?
Hayır tek fark bu değil. Bunun da ötesinde, çok önemli bir ayrıntı 
daha var ki, ülkemiz okul öncesinin trajedisidir... Ülkemizde okul 
öncesi kurumlarında maalesef modern eğitim sistemlerine ait hiçbir 
program uygulanmıyor.
“Eğitim modeli” derken neyi kast ediyorsunuz, Türkiye’de bir 
tek eğitim modeli var o da Milli Eğitim’in hazırladığı ortak müfredat 
mıdır?
Evet, ülkemizdeki 
okul öncesinin dünyadan kopukluğudur bu.
 Ülkemiz eğitim sistemi “müfredat merkezcidir” ve tek tip müfredat bütün
 ülke sathına zorunlu olarak uygulanıyor. Halbuki modern dünya “
çocuk
 merkezli” eğitim modellerini uygulamaktadır. Müfredat merkezli
 eğitim modelleri artık çağımıza uygun değildir…
Kimi çocuğun matematik becerisi yüksektir, kimisinin görsel 
zekası...
Düşünün lütfen, Talim ve Terbiye Kurulu ortak bir müfredat hazırlıyor
 ve milyonlarca çocuktan bu ortak müfredata ayak uydurması bekleniyor. 
Bu çocuklara haksızlık değil midir? Zira her çocuğun gelişim süreci 
birbirinden farklıdır. 1982 yılında Howard Gardner insanların farklı 
zekâ türleri olduğunu ortaya koyarak eğitim sistemlerinin değişmesine 
neden oldu. Öyle ya, bazı çocuklar vardır ki, matematik becerisi 
yüksektir, bazı çocukların görsel zekası… Kimisinin müzik duyarlılığı 
varken kimisi lider olabilecek sosyal zekaya sahiptir… Siz şimdi bütün 
bunlara tepeden inme bir müfredat sunarsanız, Mevlana fıtratına sahip 
bir çocuğu ezer geçersiniz ya da Fatih fıtratında bir çocuğu 
kalabalıklar arasında göremezsiniz.
Batı'da eğitim "çocuk merkezli" 
İşte bu nedenle, batı dünyası eğitimini “
müfredat merkezli”
 olmaktan çıkardı “
çocuk merkezli” olmasını sağladı. 
Buna göre okullar Milli Eğitim’in belirlediği ana amaçlara ulaşmak için 
kendi eğitim modellerini kendileri seçme ve uygulama özgürlüklerine 
sahipler. Örneğin kimi okul “
Montessori Eğitimi’ni uygularken,
 kimi okul “
Waldof” eğitim sistemini, kimisi de
 Dalton veya
 Freinet modelini uyguluyor. Buna 
göre çocuklar bazı okullarda sanat becerisinin üzerinden yaşama 
hazırlarken, bazıları soyut kavramları somut eğitim araçlarına çevirmek 
sureti ile çocukla oyun oynar gibi eğitim faaliyetlerini yürütüyorlar. 
Böyle olunca, çocuk kendi doğasına uygun bir eğitim alarak “
kendisi
 gibi olmanın” keyfi ile yaşama hazırlanıyor. İşte buna 
“çocuk
 merkezli” eğitim diyoruz ki, işte Batı’daki ilkokulun ilk iki 
yılı bu şekilde geçiyor. Ülkemizde maalesef henüz dünyanın en bildik ve 
bilimsel başarısı ortaya çıkmış eğitim modeli olan Montessori Eğitim 
Modeli dahi bilinmiyor.
Çocuğun zihnindeki okul ortamı ile gerçektekinden çok farklı
Bu arada başka bir soruya geçmek istiyorum, acaba çocukların 
bu konudaki kararı ne kadar dikkate alınmalı?
5 yaş grubu çocuk okula zaten gitmek ister ancak onun zihnindeki okul
 ortamı çok farklıdır. O oyun oynayıp zıplayacağı, canı sıkılınca eve 
geleceği, yani kurallarının kendisi tarafından belirlenen zevkli bir yer
 olarak hayal eder. 
Ancak gerçek böyle değildir, çocuk 
ilkokul trenine bindiğinde varış istasyonuna ancak 18-20 yaşında 
varıyor. Bu trenin bir ara istasyonlarda durağı yok, biraz duralım da 
nefes alayım, azıcık okula ara vereyim diye bir şey yok. Bütün bunları 
çocuklar bilmiyor. O yüzden veliler çocuğun henüz yaşamı tanımadığı bu 
dönemde onların çocuksu bir halde “
ben okula gitmek istiyorum”
 sözünün gerçek yaşamdan kopuk olduğunu bilmeliler.
MEB'in böyle bir rapor yayınlaması hata
Milli Eğitim Bakanlığı 66-72 aylık çocukların gelişim 
özelliklerini yayınladı. 60-72 aylık çocuklardan beklenen ve olması 
gereken gelişimsel özellikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yani bu listeyi ben de gördüm ve çok üzüldüm. Bu liste kendisini 
kendi tedavi etmeye çalışan bir kişinin internetten “şu hastalığın 
özellikleri şunlardır” listesi gibi olmuş. Bir kişi kendinde gördüğü 
belirtiler ile kendine bir hastalık teşhisi koyması doğru olur mu? Cilt 
kanserinin belirtisi ciltteki kızarıklıklardır yazısını okuyan birisi 
kendi sivilcelerini kanser sanıp korkuya düşmez mi? Tıpkı bunun gibi, 
okul olgunluğunu bir liste halinde yayınlaması da o derece yanlış olur. 
Okul olgunluğu bir uzmanlık bilgisi gerektirir. Bunun için çocuk 
psikologları ve pedagogları uzun süren uzmanlık eğitimi alıyorlar. 
Böylesi bir listeyi yayınlamak hata oldu.
Veliler sağlık kurumlarından çocuklarının fiziksel ya da 
zihinsel olarak yetersiz olduğuna dair alacakları raporla, birinci sınıf
 yerine anaokuluna gönderebilecekler. Bu rapor çocukları psikolojik 
yönden etkiler mi? Bir diğeri de bu durum öğrencilerin sicillerini 
işlenip, daha sonra onlar için olumsuz bir durum teşkil eder mi?
Maalesef bir başka hata da, çocukların okul olgunluğunu ölçmek ve 
değerlendirmek için “
Çocuk Doktorları” ve “
Psikiyatr”lar
 devreye sokuldu. Bunlar art arda gelen yanlışlar. Çünkü, çocuk 
doktorları psikolog değil ki, onu okul olgunluğunu ölçsün… Ki 
televizyonlarda gördük, hekim arkadaşlar çocukları düz çizgide yürütmek 
ve tek ayak üstünde durup durmadığını kontrol ederek okula hazır ya da 
değil diye raporlar yazmaya başladılar. Bu oldukça yanlış ve bilim 
dışıdır. Yüzbinlerce çocuğun böylesi bir rapor almaya zorunlu hale 
gelmesi de ülkemiz açısından sıkıcı bir süreç oldu. Bu konuda “çocuk 
psikoloğu” “Çocuk Gelişim Uzmanları” ve “Pedagog”lar ile işbirliği 
yapılmalı, hekimler ile aileler karşı karşıya getirilmemeli, Alınan bu 
raporların ileride bu çocuğun yaşamında hangi dönemde ortaya çıkacağını 
da henüz bilemiyoruz. Bundan on yıl sonra bu tartışmalar unutulduğunda 
bir çocuk lise çağlarına geldiğinde okul müdürünün eline “zihinsel 
yeterliliği geridir” diye bir rapora bakacak olsa, o çocuk için acaba ne
 düşünür? Bütün bunları şuan bilemiyoruz.
Sağlık kurumları tarafından çocukların 1. sınıfa başlayıp 
başlamaması gerektiğine karar verecek raporların istismar edilip 
doktorun görüşü doğrultusunda değil de, anne ve babanın isteği 
doğrultusunda verilmesi söz konusu olur mu?
Maalesef şuan süreç öyle işliyor. Çocuk doktorlarının “okul olgunluğu
 ölçme” yetkisi olmadığı halde bu çocuklar onlara havale edildiği için 
doktorlar aileleri dinleyerek tanı koyuyor veya rapor yazıyorlar. Bu 
bilimsel bir süreç değil, ailenin tepkiselliğinin çocuğa yansımasına 
doktorlar alet ediliyor.
Çocuklarını 1. sınıfa başlamak konusunda yeterli görmeyen 
anne babaların dikkate aldıkları bir konu da tuvalet eğitimi. 66 ayını 
dolduran bir çocuk tuvalet eğitimini kazanmış olur mu? Bu konuda anne ve
 babalar endişe etmekte haklı mı? Ayrıca okulların fiziki şartları bu 
yaştaki çocuklar için ne kadar uygun?
66 aylık bir çocuk normalde tuvalet alışkanlığını kazanmış olur ancak
 tuvalet hijyeni ve kişisel bakımı konusunda yetersizdir. Çocuklar 
tuvalete girdiklerinde genital temizliklerini kim yapacak? İlkokulun 
büyük çocukları ile aynı tuvaleti kullanırken tuvalet kenarlarındaki 
kirliliklerden kendilerini ne kadar koruyabilecekler? Bu sorular çözüm 
bekliyor maalesef…
66 aylık çocukların okula gönderilmesiyle ilgili olarak üst 
gelir grubundaki eğitimli kesimin göndermeme yönünde, orta ve alt gelir 
düzeyindeki ailelerin de okula gönderme yönünde bir eğiliminin olduğu 
görülüyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Evet bunu bizler de gözlemliyoruz. Şuan yeni bir sistem deneniyor. 
İlkokul birinci sınıflarda yığılma olacak. Kimi çocuklar 60-70 kişilik 
sınıflara yerleştirilecek. Gündemi iyi takip eden veliler çocuklarının 
bu yıl okula başlamasını uygun bulmuyorlar ve “
bekle gör”
 diye düşünüyorlar. Halbuki, gündemi ve uzmanları iyi takip edemeyen bir
 başka grup var ki maalesef onlar da bırakın 66 aylık çocuklarını okula 
yazdırmayı, yasa gereği veli iznine tabi olan 60 aylık çocukları bile 
okula vermek için okul yönetimlerine baskı yapıyorlar.
Eğitimin en önemli sac ayaklarından biri olan öğretmenlerin 
durumunu değerlendirirseniz neler söylersiniz? Eğitim kadrosunun da bu 
konuda çekinceleri olduğu biliniyor. Bu durum eğitimi nasıl etkiler? 
Ayrıca öğretmenleri 66 aylık çocukların eğitime başlaması noktasında 
yetkin görüyor musunuz?
Okul öncesi çağdaki bir çocuğun sınıf öğretmenleri tarafından 
eğitilmesini doğru bulmuyorum.
Son olarak söylemek istediğiniz veya mesajınız var mı? 
Şunu söyleyebilirim ki, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ülkemiz için
 bir şanstır. Yılların hantal yapısına bürünmüş MEB’i radikal kararlar 
alamayacak olan bir bakanın düzeltmesi mümkün değildi. O yüzden 
kendisini takdir ediyor ve başarılı olması için dua ediyorum. Çünkü onun
 başarısı ülkemizin eğitim reformuna erişmesi demektir. Ancak burada bir
 husus dikkatlerden kaçıyor gibi geliyor bana. Sayın Bakan’a ve onun 
icraatlarına dönük “önyargılı” bir muhalif cephe var ve bakanlıkta ne 
yapılsa bu muhalif cephe birden harekete geçiyor ve oldukça gürültülü 
bir halde muhalefet yapıyor. Ancak bütün bunların yanı sıra, bir de 
hiçbir ön yargısı olmadan bakanlık icraatına yapıcı katkı sağlayan 
görüşler var ki, bunca gürültü arasında herkes aynı kefeye konuluyor. 
Bakanlık bu yapıcı katkı sağlayan görüşleri ayırt edebilmeli ve ülkemiz 
çocuklarına gelecek hazırlanmasında birikimi olan kişilerle irtibat 
halinde olunmalıdır."
Kaynak: http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.101364/rapor-alma-sureci-bilimsel-degil.html#.UDxckOKTuzF.twitter