çocuk ve aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çocuk ve aile etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mart 2015 Çarşamba

AİLEDE UNUTTUĞUMUZ GÜZEL PRENSİPLER


1- Çok sık eşimizi değil; kendimizi yargılayalım.
Sloganımız: Eşimin yanlışını değil; kendi kusurumu görmeliyim.
2- Çok sık kendi nefsimizi değil; eşimizi affedelim.  Unutmayalım: İnsan mükerremdir. Affedilirse, iyiliği ziyadeleşir, hatasından döner, özür diler. Affedilmezse kötülüğü ziyadeleşir, yüzü yırtılır, kötü huy yerleşir.
3- Eşimizi takbih değil; takdir edelim. Eşimizi kusurlarını gördüğümüzde kınamayalım, ama iyiliğini gördüğümüzde takdir ve teşekkür edelim.
4- Kendi iyiliğimizi küçümseyelim, azımsayalım; eşimizin iyiliğini küçümsemeyelim, azımsamayalım ve hor görmeyelim.
5- Daire-i harimimize selâmsız ve hayır duâsız girmeyelim. Evde eşimiz veya çoluk çocuğumuz olmadığında da meleklere selâm verelim.
6- Daire-i harimimizden çıkarken selâmsız ve hayır duâsız çıkmayalım.

EVDE KABADAYILIK YOK!

7- Ev içinde asla şiddete yer vermeyelim, asla kabalık ve kabadayılık yapmayalım. En az başkalarına gösterdiğimiz güler yüz kadar, eşimize güler yüzlü olalım.
8- Vakarı ve izzet-i nefsi iş yerimizde bırakalım. Evimize adım attığımız andan itibaren eşimize ve çocuklarımıza karşı tevazu ve mahviyet toprağına bürünelim.
9- Husûumet, adavet ve düşmanlık dışarıda kalsın. Eşiğimizden içeriye adım attığımız anda muhabbet, sevgi ve şefkat en temel prensibimiz olsun.
10- Eşimizle ses yükseltme, öfke ve haklılık yarışına girmeyelim. Eşimiz sesini yükselttiğinde kesinlikle sesimizi alçaltalım.
11- Eşimizi düzeltmeye çalışmayalım; onu olduğu gibi kabul edelim. Onu hatalarıyla ve kusurlarıyla sevelim.
12- Sevginin nice açmazları açtığını unutmayalım. Kendimizi sever gibi eşimizi sevelim.
13- İş yerindeki terslikleri evimize taşımayalım. Evimizi günün bütün olumsuzluklarına karşı bir sığınak, bir istirahatgâh, bir dinlenme yeri, bir cennet, kılalım.2
14- Kitabımızda en olumsuz vak’alarda bile umutsuzluğa yer yoktur. Kur’ân “Lâ taknetû min rahmeti’llah” (Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin) buyuruyor. Eşimizle mutlu olamayacağımız gibi bir önyargıya teslim olmayalım, umutsuz olmayalım.


İYİLİK YAPALIM, İYİLİK UMALIM, İYİLİK BULALIM


15- Çıkmazlarımızı, problemlerimizi eşimizle paylaşalım. Eşimize dürüst olalım.
16- Eşimize cömert davranalım, ikram edelim, iltifat edelim. Bunlar sünnettirler.
17- Eşimizi şımartmaktan korkmayalım. Eşimizi şımartmamız günah değildir.
18- Özel olarak eşimize duâ edelim.
19- Eşimizin bedeninden çok ruhunu, hüsn-ü suretinden çok hüsn-ü siretini, alışkanlarından ve huylarından çok güzel ahlâkını sevelim.
20- Eşimize kızdığımızda o gün bir iyilik ve kötülük cetveli tutalım ve eşimizin günlük iyiliklerini ve iyi huylarını bir tarafa, kötülüklerini ve kötü huylarını diğer tarafa tek tek yazalım ve mizan terazisinde tartalım. Adaletli olalım. Eğer eşimizin iyilikleri kötülüklerinden, iyi huyları kötü huylarından sayıca bir fazla ise kızgınlığımızı geri alalım ve eşimizi sevmenin bir Allah ve mahşer hakkı olduğunu kabul edelim.
21- Eşimizin bize Allah’ın emaneti olduğunu, Allah’ın emanetleri hakkında mahşerde hesap bulunduğunu unutmayalım.
22- Başkalarının ve özellikle çocuklarımızın yanında eşimizi küçük düşürmeyelim. Çocuklarımızın yanında tartışmayalım!
23- Eşimize karşı en güçlü yanımız hoşgörümüz, en zayıf yanımız kin ve nefret duygumuz olsun.
24- İnancımızı ve umudumuzu yitirmeyelim.
25- Eşimizden kötülük gördüğümüzde eşimizi değil, kendimizi itham edelim.
26- İyilik yapalım, iyilik umalım, iyilik bulalım. Eşimizden vazgeçmeyelim.
27- Ne maddî, ne manevî, ne dünyevî, ne uhrevî, hiçbir gerekçeyle eşimizi ihmal etmeyelim.


Yazı Süleyman KÖSMENE' nin köşe yazısından alıntılanmıştır. Tam metni okumak için tıklayınız.

13 Mayıs 2014 Salı

Bu Devirde Anne Olmak Zor!

İnsanların imtihanları çeşit çeşit.. Birde insanlar en çok neye önem veriyorsa onunla imtihan oluyorlar... Tabi böyle bir durumda bir annenin en çok sevdiği şey çocukları olduğuna göre, çocuk büyütmenin zorluğu da, bunun en büyük imtihanlardan biri olduğu da ayrı bir anlam kazanıyor. Gerçekten çocuk büyütmek çok zor bir imtihan. Boşuna cennet annelerin ayakları altında değil yani! Bu imtihanın pek çok ayağı var mesela.. Hele de bu devirde! Eskiden büyükler çocuklara ayrı bir hürmet edermiş. Bayramlarda çocuklar için bayram keseleri, harçlıklar, hediyeler, ayrı bir hazırlık yapılırmış. Çocuklarla şakalaşılır, onlarında hali hatrı sorulur, büyük insan gibi belki daha da fazla değer verilirmiş.. Nasreddin Hoca fıkralarında bile çocukların Hocaya yaptığı şakalar (hocanın terliklerini almak istemeleri, sarığı ile top oynamaları gibi) eskiden çocukların bu hallerinin nasıl da kabul edildiğini, nasıl da doğal karşılandığını gösteriyor.. Geçmişte yaramaz (!) olan bu çocukların ne kadar rahat olduklarını, çocukluklarını nasıl da deli dolu yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Tabi çocuklar bu denli rahat olunca, annelerinin de ne kadar rahat olduğunu tahmin etmek zor değil.. Çünkü anneye "senin oğlun ne kadar da yaramaz, ne terbiyesiz bir çocuk, yada bu çocuğu bir psikoloğa götür" diyen yok. Çocuk çocukluğunu yaşıyor, anne bunun psikolojik rahatlığını... Oysa günümüzde durum bundan ne kadar da farklı! Çocukluğunu zaten yaşayamayan çocuklar, en ufak bir patırtı gürültü yapsa, ne zaman çocukça davransa çevreden hemen bir tepki geliyor. Bir tepki, iki tepki derken çocuğun hareketliliğinin artmasıyla birlikte annenin gerginliği de artıyor.. Çocuğun çocukça davranışları çevreden kabul görmedikçe, anne belki normalde gülüp geçeceği şeylere tahammülsüzlük içinde çok sert tepkiler veriyor.. Önce ses yükseltmeler, sonra bağırmalar, sonra, sonra.. Verilen tepkilerin düzeyi sürekli artıyor.. İşte günümüzde böyle bir toplum baskısı içinde çocuklar çocukluklarını yaşayamazken, anneler olarak bizler de anneliğinin tadını yaşayamıyoruz.. "Annelik Sanatı" kitabını okuyanlar bilirler. İyi bir anne olmak için çevresel faktörlerden bahsedilir ve puanlar verilir. Anneye sağlanan eş desteği, annanne, babaanne gibi yakın çevrenin desteği pozitif bir anne olmanın düzeyini doğru orantılı artırır. Günümüzde ise eşler ve yakın çevre bırakın işimizi kolaylaştırmak yerine, en çok stres kaynağı olarak çıkıyor karşımıza.. Ne zaman akrabalarımıza gitsek, hatta bazı arkadaşlarımıza; çocuklarımıza tahammül edilmiyor. Sevinçle gittiğimiz gezmelerden, çocuklarımızı kırarak, birçoğumuz hırpalayarak, stres topu şeklinde dönüyoruz.. Üstümüzdeki psikolojik baskı mahvediyor bizleri. Evde ise eşler çocuklara kızsa; yapma desen bir türlü, "hep sen şımartıyorsun" oluyorsun, çocuklar şımarsa bu sefer sen acaba mı diyorsun!! Bu devirde çocuk olmak kadar anne olmak ta zor vesselam...

6 Mayıs 2014 Salı

Sakin Bir Anne Olmanın Sırrı: Yavaşlamak

Anneler olarak hayat boyu hep bitmek tükenmek bilmeyen bir telaş içindeyizdir. Hep bir acelemiz vardır, hep yetiştirmemiş gereken işler vardır.. Sabah uyanınca hemen kahvaltı hazırlanmalıdır, çocuklar güzel bir kahvaltı yapmalıdırlar. Yemezlerse sabahtan bir patırtı kütürtü başlar evde.. Ardından kahvaltı toplanmalı, bulaşıklar yıkanmalı.. Zaten yapılacak bir sürü ev işi var. Hele bir de çalışıyorsak benim gibi işe yetişme telaşı, çocukları giydirme, okula bırakma telaşı... Akşam yemeği, işler,işler, işler.. Hele bir de misafirliğe gidilecek yada misafir gelecekse ikiye katlar bu telaş..

Hep bir yerlere yetişmek zorundayız.. Hep zamanı yakalamak zorundayız.. Bu telaşın arasında ayağımıza dolanan çocuklarımızın ise vay haline.. En ufak gürültü yapsalar tahammül edilmez, en ufak yaramazlıkları affedilmez..

İşte bu gürültü, patırtıya bir dur deme zamanı...

Gerçekten de sakin bir anne olmanın, hatta genellersek sakin bir insan olmanın yolu YAVAŞLAMAKTAN geçiyor... Pedagog Adem Güneş' i takip eden anneler bilirler, Anadolu Pedagojisinde sık sık bahsedilir yavaşlamaktan, teenni ile hareket etmekten..

Yavaşlamak gerçekten insanı sakinleştiren bir metoddur.. 

Şimdi şöyle bir yaslanın arkanıza.. Hiç bir şey yapmadan sadece izleyin.. Çevrenizi izleyin, her nerede iseniz sakince, tepkisizce çevrenizdeki insanları izleyin.. Yalnızsanız kendinizi dinleyin, odadaki saatin sesini dinleyin ve hayatınızda yeni başlangıç yapın... Artık yavaşlayın.. Ülkemizdeki bu acayip kargaşaya, anlamsız telaşa inat yavaşlayın.. Adımlarınızı yavaş yavaş atın, sakin sakin yapın işlerinizi.. Arkanızdan koşturan yok.. Yarım saat sonra olsa nolur ki! Hiç olmasa ne olur...

İşte biz yavaşlayınca, zaman yavaşlıyor, çocuklar yavaşlıyor.. Çocuklara tepkiler yavaşlıyor..

Anne ve çocuk üzerinde yavaşlamanın etkisi ise yarın inşallah... iyi geceler sevgili dostlar...

 
Çocuklar için eğitim setleri

6 Kasım 2012 Salı

Anne ve Cennet

Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vessellem buyurmuştur ki:

'' Kadın, hamileliğin de, doğum yapıncaya , bebeği sütten kesilinceye kadar, Allah yolunda hudutlar da nöbet bekleyen mücahit gibidir ( daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükâfatı ve ecri vardır. ''

'' Kadın hamile iken, bu onun için gündüz oruçlu, gece namazlı , rabbine gönülden teslim olmuş , mücahit
bir kimsenin ecir ve mükâfatı gibi mânen kazanç sağlayan bir durum hâsıl eder.''

'' Doğum ağrısı tuttuğunda, hiç bir mahluk onun ne kadar çok ecir ve mükâfat kazandığını hakkıyla idrak edemez. ''

'' Çocuk doğunca bebeğin sütü her soruşun da veya her süt vermede anasına, bir can ihya etmişcesine sevap gelir.''

''Çocuk büyüyüp sütten kesilme zamanı gelince, vazifeli melek her iki omuzuna vurarak der ki :

'' Hiç günahın kalmadı, pak oldun. Haydi hayata günahsız olarak yeniden başla

31 Ekim 2012 Çarşamba

Çocuklara Allah’ı Nasıl Anlatmalı?

Çocuklar büyüdüklerinin bir ifadesi olarak 3-4 yaşlarından itibaren çok soru sorarlar Her konuda olduğu gibi Allah’la ilgili sorularda sorarlar Çocukların bu konuda sordukları sorular kısa, anlaşılır ve seviyelerine uygun bir şekilde cevaplandırılmalıdır:

Cevap verirken soyut zekâları da dikkate alınarak, nedenlerden çok sorduğu şeylerin faydaları ve amaçları hakkında seviyesine uygun kısa ve öz bir şekilde verilmelidir.

Şunlardan Kaçınılmalıdır:
1 Bazı çocuklar mizacları gereği korkmaya fazla meyillidir Bu çocuklar için anlatılanlar özelliklede Allah’ı anlatırken daha fazla dikkat edilmeli
2 Evde aile bireyleri kendi aralarında ve çocuklara karşı beddua etmekten kaçınılmalı
3 Çocukların asi olmasına sebep olacak haram lokma yedirmekten kaçınılmalı
4 Çocuklara “Allah taş yapar, Allah çarpar, cehennemde yakar” beddua ve bedduaya benzer sözlerden kaçınılmalı
5 Çocukların her konuda olduğu gibi dini konularda da yaptığı hatalar abartılmamalı ve aşırı tepki verilmemeli
6 Çocuklara karşı acizliğimizi Allah’tan korkutarak yapmamalı
7 Çocuklara söz dinletme adına onlara beddua etmemeli
8 Çocukların hata ve olumsuz davranışlarına karşı onları cehennem ve Allah’la korkutmamalı
9 Anne babalar kendilerinin yaptığı olumsuz davranışları normal, çocukların yaptığı davranışlara karşı dini olumsuz araç olarak kullanmamalı
10 Olumsuz davranış gösteren çocukları Allah’la korkutmak yerine çocuklara kötü örnek olduğumuzdan mı yoksa iletişime dayalı sevgi eksikliğinden mi diye bir özeleştiri yapılmalı

Şunları Yapmalı:
1 Aileler her konuda olduğu gibi dini konularda çocuklara iyi bir model olmalı Bu konuda anlatılanlarla davranışlar arasında tutarlılık bulunmalı
2 Nasıl ki okulda çocuklar sevdikleri öğretmenlerin derslerine korktukları öğretmenlerin derslerinden daha fazla çalışırlarsa işe kendimizi sevdirerek başlamalı
3 Çocuklara Allah Teâlâ cehennem ve azap yönüyle değil de cennet ve mağfiret eden yönleriyle anlatılmalı
4 Çocuklar anlatılan her şeye kolayca inanacaklarından Allah’la ilgili anlatılan bilgiler doğru ve sağlam kaynaktan verilmeli
5 Çocuklar da diğer insanlar gibi kendinden güçlüye inanma ve sığınma ihtiyacı hissederler Bunun Allah olduğu bilinci verilmeli
6 Çocuklara Allah Teâlâ cezalandırıcı olarak değil esirgeyen, koruyan ve seven olarak anlatılmalı
7 Yine çocuklara yaş ve seviyelerine uygun dualar öğretilmeli Çocuklara öğretilecek dua ve bilgiler sevdirerek ve oyun şeklinde verilmeli
8 Çocuğun kendisini güvende hissetmesi için zor durumlarda sabretmesi öğretilmeli
9 Ailenin manevi değerlerini benimsemeleri için gerekli öğretimler yapılmalı
10 Dini gün ve bayramlarda aile büyüklerinin olduğu gibi çocuklarının da bayram ve kandilleri kutlanmalı, hediye alınmalı ve kutsal yerler imkânlar ölçüsünde gezdirilmeli
Sonuç olarak, bu dünyada ciğer paremiz olarak gördüğümüz çocuklara dinini, kitabını anlatmadan önce kendimizi sevdirmemiz gerekir Çünkü insan sevdiğinin sözünü tuttuğu gibi onun yolundan gider
Çocukların anlatılanlardan çok anlatana baktıklarını unutmamamız gerekiyor .

M.Emin Karabacak/mumsema.com

23 Ekim 2012 Salı

Bayramlık İstemeyen Çocuklar

-->
İnsanoğlu ölürken iki şeye pişman olurmuş. Birincisi günahlarına, ikincisi ailesi ve çocuklarına göstermediği sevgisine…"

Nette dolaşırken bayram ve çocuklarla ilgili çok güzel bir yazıya rastladım ve paylaşmak istedim..
Gerçekten bu dünyada bayramlık istemeyen çocuklar da var...  






"Ergenlik dönemi, çocukların anne babalarına fazlaca ihtiyaç duyduğu zor bir dönemdir. Bu dönemin en büyük özelliği çocuğun kendisinin sevilip sevilmediğini anlamaya çalışmasıdır.

Öğrenci görüşmelerimde en çok duyduğum cümlelerin başında; “Annem babam beni sevmiyor.” cümlesi gelir. Öğrenciye bu düşünceye nasıl ulaştığını sorduğumda: “Hocam, beni sevselerdi benimle ilgilenirlerdi. Beni insanların yanında eleştirmezlerdi. Bana bağırıp çağırmazlardı. Başkalarıyla beni kıyaslamazlardı. Eğer beni ben olarak sevselerdi bunları yapmazlardı.” şeklinde ifade ederdi.

Bazı anne babalar, çocuklarının kendilerinden sadece yiyecek, giyecek ve para istediğini zannederler. Onun için de öğrenci velilerimiz: “Hocam yemedim yedirdim, giymedim giydirdim… başka daha ne yapabilirim!” derler.

Gerçekten de anne babalar kolay olanı değil de zor olanı yapmaya çalışmaktadır. Meslek hayatım boyunca binlerce öğrenciyle görüştüm; fakat hiçbir öğrenciden: “Öğretmenim ailem bana şunu almıyor, bunu almıyor, bana harçlık vermiyor; bal, baklava ve et yedirmiyor.” diye bir şikâyet duymadım. Ama ailem beni sevmiyor, diyen yüzlerce öğrenci ile görüştüm.

Görevlerinin sadece bankamatik olduğunu düşünen öğrenci velilerine, bir öğrencinin:

Öğretmenim ben anne babamdan bayramlık istemiyorum. Et yemeği, bal baklava da istemiyorum. Beni sevdiklerini sözleriyle, davranışlarıyla bana göstermelerini istiyorum. Beni birileriyle kıyaslamamalarını istiyorum. Çünkü kıyaslanmak reddetmek olduğu için bu da beni sevmemek anlamına geliyor.

Ben onları sevdiğim için hiçbir zaman başkalarının anne ve babalarıyla onları kıyaslamadım. Sevdim, çünkü onların çocukları olmaktan mutluyum, dünyaya tekrar gelsem yine onların çocukları olarak gelmek isterim. Ben paralarını değil sevgilerini istiyorum. Acaba hocam, sizce ben çok şey mi istiyorum?” Gerçekten bu çocuklar çok şey mi istiyor? Cevabını ve yorumunu size bırakmak istiyorum.

Bizi hayata bağlayan tek varlık olan çocuklarımızı bizim çocuğumuz olduğu için sevelim. Sevgimizi kalbimizden çıkarıp sözlerimizle ve davranışlarımızla onlara gösterelim. Bunun yanında çocuklarımıza sevgimizi beden dilimizle (sarılarak) de gösterelim. Onlar zor bir dönemden geçmektedirler. Çocuklar için ergenlik dönemi ne kadar sağlıklı geçerse, bu durum onların ilerideki yaşam kalitesini o ölçüde olumlu etkileyecektir.

Araştırmalar gösteriyor ki; gençler, çeşitli suç örgütlerine ekonomik sıkıntı nedeniyle değil, kendilerine değer verilmediğini düşündükleri için daha da önemlisi kendilerine ilgi, şefkat ve sevgi gösterilmediği için katılmaktadır.

İnsanoğlu ölürken iki şeye pişman olurmuş. Birincisi günahlarına, ikincisi ailesi ve çocuklarına göstermediği sevgisine…"

M.Emin Karabacak/ http://www.cocukaile.net

Çocuklarımızla Nerde Konuşalım?

Çocuklar için yere oturmak önemlidir. Çocuk ne kadar zemine yakınsa, kendini daha güvende, daha emniyette hisseder. 
Çocuklarla konuşulurken kanepe, koltuk üzerinde konuşmaktan ziyade, yerle temas ederek, mesela bir minder üzerinde, yere oturarak konuşmak çok daha etkilidir. 



         Örneğin çocuk sandalyede otururken çocukla konuşulurken, çocuğun ayakları yere değmediği için; çocuk kendini emniyetsiz hisseder. Bu nedenle konuşmada da çok fazla güven duygusu hissetmez ve bu konuşma çocuk için çok etkili olmaz. Yani tam olarak amacına ulaşmaz.

 Bu nedenle çocuklar için yer minderleri önemlidir. İlla koltuk vb. üzerinde konuşulacak ise anne ve çocuk birbirine dönük vaziyette; bağdaş kurmuş şekilde konuşulabilir.



Bu konuda daha fazla bilgi için Pedagog Adem Güneş' in Burç Fm' deki 23.10.2012 tarihli arşiv radyo programını dinleyiniz..

ÇOCUKLAR İÇİN EV DÜZENİ NASIL OLMALI?

Çocuklarınızı Hesapsızca Sevin...

Kalplerinizi şefkatle açın çocuklarınıza..
Bakışlarınıza kızgınlık değil sevgi yansısın..
Size baktıklarında dünyaları aydınlansın..
Hayatları boyunca hiç unutmayacakları güzel hatıralar bırakın hayatlarında..
Onların yanlışlarına kızmayın.
İçlerindeki masumiyete odaklanın.
Dünyayı tanımak için yaptıklarını bilin haylazlıkları..
Sadece sevgiyle kucağınızı açan bir anne-baba olun.
Bunları da zoraki değil, içinizden gelerek, ardını düşünmeden, böyle davranırsam şımarır, yüzlenir demeden yapın..
Sadece sevginizi su yüzüne çıkarın..

22 Ekim 2012 Pazartesi

Çocuk ve Kurban

Çocuklar 12 yaşından evvel cehennemle, azapla, cezayla, ölmek - öldürülmek gibi kelimelerle ve kurban kesilmesiyle muhatap edilmemelidirler. 

Kurban Bayramında;
- Kurban nasıl olur diye çocuk kurban kesmeye götürülmemelidir. Çocuğun ruhu bunu 12 yaşından evvel kaldıramaz. (12 yaşından evvel dünya güzellikler yeridir)

- 7 ile 12 yaş arasındayken çocuklara kurban bayramının bir hayvanın kesilmesi, etinden istifade edilmesi komşulara fakirlere dağıtılması  vurguları yapılabilir, ama yine kesimine şahid olmaması lazımdır. Kurbanın kesimine göstermeden etlerin parçalanmış haliyle gösterebilirsiniz. Ama bu da 7 yaşından sonra olmalıdır. Yani et kesim işlemini 7 yaşından sonra gözlemleyebilir. Fakat kurbanın baş kısmı ve ayak kısmı da çocuklara gösterilmemelidir.7 yaşından büyük çocuklarla komşulara et dağıtılması çok güzel bir adet olur.

7 yaşından küçük olan çocuklara kurban bayramı, et kesmek, kan akıtılması ve et yemekle ilgili bir bayram olduğu vurgulanmamalı, çocuklara kurban vurgusu yapılmadan bayram yaşatılmalıdır.
 
 Bayramda Neler yapılabilir?

* 1 gün evvelden ev süslenebilir.  
* Anne baba arefe günü balonlar şişirip, kurdeleler sarkıtarak çocuğa sürpriz yapabilir. 
* Bayramın şenliği, mutlu bir gün olduğu ve o günün bayram günü olduğu yaşatılmalıdır.
* Aile ziyaretleri yapılmalıdır.
* Çocuklara bayram namazına götürülmelidir.
* El öpüp bayramlaşmanın da bir sırasının olması gerekir. Aile büyüklerinin evinde toplandıktan sonra önce büyüklerin eli öpülür, sonra da çocuga kendi annesinin babasının elini öpme sırası gelir. Çocuk bayramlaşmak istese de önce büyüklerle bayramlaşalım sonra da seninle  bayramlaşalım denmelidir. Çocuklar dedeleriyle bayramlaşacaklarsa önce büyük kuzenler sonra küçük olanlar öpüp bayramlaşmalıdır. Özellikle 7-12 yaş arası çocukların kendi statüsünü görmesi için bayramlaşma sırası çok önemlidir.






18 Ekim 2012 Perşembe

Çocuklar için Ev Düzeni Nasıl Olmalı?

1.Çocuğunuzun kendi kendine giyip çıkarabileceği giysileri alınız: Lastik askılı pantolonlar, büyük düğmeli ti-şortlar ve geniş yakalı kazaklar gibi. Ona Giyinmeyi Öğretin




2.Çocuğunuzun odasına onun ölçülerine uygun mobilya ile döşeyiniz. Boyuna uygun masa ve ayna kullanınız. Çekmeceler onun  kullanabileceği yükseklikte olsun. Kolay devrilmeyecek mobilyalar seçiniz. Sandalyesi taşıyabileceği ağırlıkta olsun, elbise askılarını kendi eşyalarını asabileceği yükseklikte ayarlayınız.







3.Çocuğunuzun odasını aydınlık, çekici ama sade, zemin kolay temizlenebilir türden olsun. Oda, odasında kullanabileceği az, ama özenle seçilmiş eşyayı sağlayınız.





4.Sizin için değerli olan ve kolay kırılabilecek eşyaları çocuğunuzdan uzak tutunuz.



5.Çocuğunuzun havlu, diş fırçası veya palto asacağı askıyı belirginleştiriniz. Bunu, o askının üzerine yapıştıracağınız renkli bir kağıt parçası ile bile yapabilirsiniz. Böylece, bu eşyaların kendisine ait olduğunu anlayabilsin.




6.Çocuğunuza, sünger, toz bezi, süpürge, bazı parlatıcılar gibi, kendi temizleme malzemelerini veriniz. Böylece, kendi odasını kendi temizleyebilir.


17 Ekim 2012 Çarşamba

Kadınların Çalışma Meselesi


Kadınların (bence annelerin) çalışıp çalışmama meselesini bir türlü çözemedik. Ben de bir gün çalışmaya karar veriyorum, diğer gün işi bırakmaya.. Allah' tan ki şu 1 yıllık ücretsiz izin iyi oldu da; bu süreçte sağlıklı bir karar verebilirim diye düşünüyorum. Tam aklımın bu işle meşgul olduğu bu aralar Sema Maraşlı' nın bu konudaki yazısı dikkatimi çekti. Çalışan ama çalışmaya karşı bir kadın, bir anne olan ben ile hemen hemen aynı görüşleri paylaşıyordu Sema Maraşlı bu yazısında. Yazıdaki tespit ve teşhislerse çok doğru bence. 







 Kadınların Çalışma Meselesi/ Sema Maraşlı 

 "Geçen aylarda bir araştırma sonucu okumuştum. Gelişmiş ülkelerde kadınlar iş ve kariyer yerine aileyi tercih etmeye başlamışlar. Az gelişmiş ülkelerde ise kadınlar kariyeri aileye tercih ediyorlarmış. Gelişmiş ülkelerin kadınların kariyerin mutluluk getirmediğini gördükleri için evlerini tercih ediyor olmalılar.

Ülkemize baktığımızda kadınların bu kadar çalışma arzusu peşinde koşması hâlâ gelişmemiş olduğumuzun göstergesi gibi duruyor. Avrupa birliği yetkilileri sürekli kadın istihdamını artırmamızı bizden isterken kendileri evinde çocuğuna bakan kadınlara maaş bağlayarak kadınlarına evlerini cazip göstermeye çalışıyorlar. Bizim yetkililerimiz ise kadınların iş alanlarında daha fazla yer almalarıyla övünüyorlar.

Kadının çalışması konusu sitemizde çok tartışıldı. Benim de bu konuda görüşlerim soruldu. Bu yazı ile ben düşüncelerimi yazayım sizler de eksik kalan yönleri tamamlayın. Kadınların çalışması ile ilgili yorumlarda bu yazının altında toplansın.

Kadınların çalışması ile ilgili öncelikle kadınlar çalışsın ya da çalışmasınlar gibi bir toptancılık yerine bir mümin olarak önce ebedi hayatımız sonra dünya hayatımız için kar zarar ilişkisini bakıp karar vermek gerek diye düşünüyorum.

Kadının çalışmasının kendine, ailesine ve topluma faydası nedir? Zararı nedir? Getirdikleri ve götürdükleri nelerdir? Konuyu kısaca bir irdeleyelim.

 Önce çalışan kadınları üç gruba ayıralım:

1. İhtiyaçtan dolayı çalışanlar:

Maalesef ki günümüzde hayat şartlarının ağır olması sebebiyle bazı kadınlar istemese de çalışmak zorunda kalıyor. Ailesinin maddi sıkıntısı yüzünden çalışmak zorunda olan genç kızlar ya da evli olup eşinin kazancı ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyen çalışan evli kadınlar ve bir de eşinden ayrılmış çalışmak zorunda olan kadınlar var.

Dinimize göre kadın çalışmak zorunda değil. Babası, abisi, amcası yani hayatta olan yakın akraba erkekleri kadına bakmak zorundadır. Fakat bu devirde hayat şartlarına baktığımız zaman pek çok erkeğin kendi evini zor geçindirdiğini düşünürsek, kız kardeşine bakması onun ev kirası ve ihtiyaçlarını karşılaması biraz zor görünüyor.

Onu bırakın asgari ücretle çalışan bir erkeğin eşi çalışmıyorsa ev kirası verip geçinmesi pek mümkün değil. Büyük şehirlerde yaşamak zorunda olan memur ve öğretmenler ev kirası vermek zorunda iseler eşleri çalışmazlarsa evlenmeleri ve ev geçindirmeleri pek mümkün değil.

Mesela İstanbul’da oturulabilecek normal bir ev gelişmemiş semtlerde altı yüz, yedi yüzden başlıyor. Orta halli kesimin oturduğu semtlerde dokuz yüz ve bin liradan başlıyor. Neredeyse maşı kadar bir parayı kiraya verecek olan erkek ister istemez çalışan kız arıyor yoksa evlenemeyecek. Çalışan eş arayan erkekleri eleştirirken bunu da göz önüne almak gerek. Ne diyelim maddi geliri az olan erkeklere: “Paranız yoksa evlenmeyin.” mi? Bu yüzden ihtiyacı olduğu için, eşi çalışmadığında geçinemeyeceğini bilen bu yüzden çalışan kız arayan erkekleri de kınamadan önce düşünmek lazım. Geleceğe yatırım yapma planı ile cebine üç beş kuruş daha fazla girmesi için çalışan eş arayan erkekler de var. Onların durumu ayrı. Bu erkekler gelecek planı yaparken bugünden de oluyorlar genellikle.

2. Onlara ihtiyaç olunduğu için çalışması gereken kadınlar:

Doktor (özellikle kadın doğum alanı) ebe- hemşire, anaokulu öğretmeni ve öğretmenliğin bazı dalları, psikolog, dini ilimler alanında çalışan hanımlar..İlk önce aklıma gelen meslekler. Bu alanlarda kadınlar olmalı. Mümkün olduğu kadar kadınların kadınlarla muhatap olması iyidir.

3. Keyfi çalışanlar:

Maddi ihtiyacı olmayan fakat çeşitli sebeplerle çalışan hanımlar var. Bir gruplama yaparsak:

a- Üniversite mezunu olduğu için kendini çalışmak zorunda hissedenler: “O kadar okudum, çalışayım da boşa gitmesin.” diye düşünür, kendilerini çalışmak zorunda hissederler. Oysa böyle bir mecburiyet yok. Her okuyan kadın çalışmak zorunda değil.

b-Statü için çalışanlar: Mevki, makam, çalışarak toplum içinde değer görme isteği olanlar. Ev hanımlığı sürekli küçümsendiği için bazı hanımlar çalışarak değer görme arzusu içine giriyorlar. Kadınlar kariyer yaparken çoğunlukla evlilikleri bitiyor. Toplum paralı, yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu. Para ve mevki kadının yaratılış ihtiyacı olan bağlanma ve aile olma ihtiyacını gideremez.

c-Kocam boşarsa ya da aldatırsa ortada kalırım kaygısı ile çalışanlar: Rabbimiz “Ben kulumun zannı üzereyim, benden ne beklerse onu veririm.” buyurmuştur. Bu yüzden böyle düşünenlerin başına düşündükleri genellikle gelir.

d-Ev işlerini ve çocuk bakmayı sevmeyip dışarıda çalışmayı daha rahat bulduğu için çalışanlar: Çocuk bakıcıya, ev işleri de yardımcıya… Dışarıda çalışmak ev işlerinden ve çocuk bakmaktan daha kolay fakat hem dışarıda çalışıp hem de akşam gelip evde ev işleri, yemek, çocuk, eş bekliyorsa yardımcı yoksa bu durum kadın için cidden ağır bir yük tabii ki.

e-Aile baskısı ile çalışanlar:
“Senin için dünyanın masrafını ettik, çalış da boşa gitmesin.” diye düşünen anne babaların baskısı ile çalışan kadınlar da çoğunlukta. Kendi maaşı geçimlerine yettiği halde daha lüks içinde yaşamak için karısının çalışmasını isteyen ve baskı yapan erkekler de var.

f-Kocaya muhtaç olmamak için çalışanlar: Kocadan para istemek zorunda kalmamak, daha rahat harcama yapmak için çalışan kadınlar da azınlıkta değil. Kadının çok cimri bir kocası varsa zaruri ihtiyaçlarını bile karşılamıyorsa çalışsın. Fakat bir kaç çanta, bir kaç elbise daha fazla alayım, keyfime göre harcama yapayım diye çalışıyorsa o zaman bu özgürlük merakı evliliğine pek iyi bir şekilde yansımayacaktır. Kadın kocasının parasına muhtaçsa kocada kadının pek çok şeyine muhtaç. Hepimiz ölümlüyüz ve bir şekilde birbirimize maddi manevi ihtiyaçlarımız için muhtaç yaratılmışız. Bunda gurur meselesi yapacak bir şey yok.

g-Can sıkıntısından çalışanlar: Genellikle bekar ya da çocuksuz hanımlar can sıkıntısından çalışıyorlar. Maddi ihtiyacı olmayan hanımlar can sıkıntısından çalışmak yerine dini ve sosyal alanlarda Allah rızası için hizmet etseler daha karlı olur. Ebedi hayat için daha çok birikim yapmış olurlar.

Kadınların cahil kalmaması lazım. Kadın sadece evinde oturup televizyon izleme, ev işi, yeme, içime, gezme, alışveriş ile ömrünü geçirmesin. Toplumu yetiştiren kadınlar olduğu için kadınların ilim tahsil etmesi gerek. Kadınların ailesini ihmal etmeden (kendini çok kaptırıp evin yolunu unutanlara da oluyor) vakıf ve dernek faaliyetleri içinde ilim tahsil etmeleri, yetimlere, fakirlere, yaşlılara yardım gibi sosyal çalışmalarda hizmet etmeleri para kazanmalarından çok daha öncelikli olmalı.

Çalışan bir kadın ya da çalışmaya niyet eden bir kadın şu soruları kendine sormalıdır?

“Çalışmam gerekiyor mu? Neden çalışıyorum? İhtiyaç için mi lüks için mi çalışıyorum ?”

İhtiyacım olmadığı halde çalışarak bir erkeğin işsiz kalmasına sebep oluyor muyum? Ben daha lüks yaşamaya çalışırken bir erkeğin çocuklarına ekmek götürmesine engel oluyor muyum? İşsizlik ve borçlar yüzünden ailesinin yüzüne bakamayan cinnet geçiren, canına kıyan ya da çocuklarını öldürüp intihar eden erkeklerin haberleri gazetelerin üçüncü sayfasında yer alıyor fakat nedense pek kimse ilgilenmiyor. Erkeklerin işsiz kalmasında daha lüks yaşamak için çalışan kadınların payı ne kadar bunları bir mümin olarak düşünmemiz lazım.

“Yaptığım iş yaratılışıma uygun mu? Bana maddiyatın yanında manevi olarak katkısı mı var yoksa maneviyatıma zararı mı var? Kadının yaptığı iş ve çalıştığı ortam çok önemli. Kadınlar erkeklerin yapacağı güç veya otorite gerektiren ya da matematiksel zeka gerektiren işlerde çalışıyorsa erkekleşmeye başlıyor. Masa başı işlerde erkeklerle sürekli aynı ortamlarda bulunan kadınlar ve erkekler arasında duygusal bağlar kolay gelişiyor, bu da aldatmalar ve boşanmalara sebep oluyor. Kadın çalıştığı iş ve ortamda manevi kayba uğruyor mu? Bunun muhasebesini iyi yapmalı.

“İş hayatı beni nasıl etkiliyor?” Her gün yorgun musunuz? Tahammülsüz ve sinirli misiniz? Kendinizi tüketmek üzeresiniz dikkat. Kazandığınız bütün paraları harcasanız sağlığınızı tekrar getiremezsiniz.
“İş hayatı evlilik hayatımı nasıl etkiliyor? Çoğunlukla eşinize güler yüz gösteremeyecek kadar yorgunsanız, yaptığınız işleri onun başına kakar gibi yapıyorsanız, param var diye bir de evde reislik yapmaya çalışıyorsanız evliliğiniz tehlikede demektir. Para mı evlilik mi tercih yapmanızın zamanı geçiyor olabilir.

Bazı çalışan kadınlar “Kadın kazancını kocasına vermek zorunda değil.” deyip aile bütçesine katkıda bulunmuyor. Kadının çalışması hiç bir şekilde eş ve anne rollerini etkilemiyorsa parası kendinin olsun, diyebiliriz. Fakat dışarıda çalışan, her gün yorgunluk türküsü söyleyen, yemeği vaktinde hazır olmayan kadının derdini erkek çekiyorsa kadında kazancını eşiyle paylaşmalı bence. Aynı şekilde erkek de karısının çalışmasını istiyorsa, ev işlerinde çocuğun bakımında karısına yardımcı olmak zorunda.

Ayrıca pek çok çalışan kadının cebinde ev hanımlarının cebinde olduğu kadar bile para olmuyor. Karı koca ikimizde çalışıyoruz diye daha fazla harcıyorlar. Arabalarını değiştiriyorlar, evlerini değiştiriyorlar, yazlık kışlık alıyorlar, şunu da alalım bunu da alalım derken para peşinde ömürlerini tüketiyorlar genellikle. Büyük şeylere harcama yaparken küçük şeylere ayıracak para bulamıyorlar. Bu arada muhabbetsiz sevgisiz ömürleri geçmiş oluyor.

Çocuklarıma annelik yapabiliyor muyum? Çocuklarınızla yeterince ilgilenmiyorsanız, yorgunluk sebebi ile onlara karşı sabrınız yoksa çabucak bağırıveriyorsanız onların küçük dünyalarında büyük yaralar açıyorsunuzdur.

Çocuklarınız siz olduğunuz halde annesiz gibi mi büyüyor, duruma bir bakın. Hele bir de onları siz çalışırken ehil ellere teslim etmiyorsanız durum daha kötü. Yavrunuzu bütün gün para için size güler yüz gösteren fakat çocuğunuzun masum dünyasını karartacak sert ve katı kalpli insanların ellerine mi bırakıyorsunuz, iyi bakın. En iyi bakıcı bile annenin yerini tutmaz unutmayın. Çalışıyorsanız bile en az bir beş yaşına kadar ara verip çocuğunuzu kendiniz büyütmeye çalışın.

Şunu kabul etmek lazım ki tam mesai çalışmak kadın yaratılışına uygun değil. Kadınların özel dönemleri var, sancıları var, huysuzlukları var, hamileliği var, doğumu var, süt vermesi var. Bütün bunları görmezden gelip özgürlük adına feminizm adına kadınları erkeklerle yarıştırmak öncelikle kadınlara yapılan büyük bir kötülüktür.

Kadınlar çalışma hayatına bu kadar dahil olduktan sonra kadın fıtratı bozuldu, evlilikler bozuldu, aileler daha kolay dağılmaya başladı. Bunu “iyi işte kadın çalışınca kocasına minnet etmiyor.” diye iyi bir şeymiş gibi savunanlar kocasına hizmet etmekten rahatsız olan kadınların iş yerinde patronlarına minnet etmek ve onların emirlerine itaat etmek zorunda olduğunu neden düşünmüyorlar acaba?

Velhasıl kadının yeri öncelikle evidir. Ben kendi adıma hayatımın hiç bir döneminde tam gün mesai çalışmadım. Kur’an kursu öğretmenliği yaptığım dönemde yarım gün çalıştım onu da anne olacağımı öğrendikten sonra bıraktım. Bekarken ve çocuksuzken Kur’an öğretmeyi çok sevdiğim ve öğretme işinde de başarılı olduğuma inandığım için çok severek çalıştım. Öyle olduğu halde evliliğimin ilk yıllarında çalışırken ev işlerine yetişmek konusunda çok zorlandığım dönemler olduğunu hatırlıyorum.

Şimdi yine faydalı olduğuma inandığım bir işi severek yapıyorum. Mesai saatim yok. Yazma saatlerimi, seminer programlarını aile düzenimizi bozmayacak şekilde ayarlıyorum. Kadının öncelikli yerinin evi olduğunu düşünüyorum. Tabii başta yazdığım gibi mecburiyet yüzünden çalışan kadınlara söyleyecek sözümüz yok. Fakat keyfiyetten çalışan kadınlara da bir kere daha düşünün etraflıca demek isterim.

Bizim kadınlarımızın çoğu aslında hep çalışmışlar. Tarlada, bağda, bahçede çalışıp hep eşlerinin yanlarında olmuşlar. Çalıştıkları kendi işleri olduğu için şartları kendilerine göre ayarlayabilmişler. Gerçi bu durum bazı bölgelerimizde erkekleri tembelliğe alıştırmış, erkekler kahvelerde oturup tembel tembel pineklerken kadınlar gündüz dağlarda bağlarda tek başlarına çalışıp bir de akşam ev işlerine yetişmeye çalışarak fazlaca bir yükün altına giriyorlar. Şartlar uygun da olsa kadın erkeği tembelleştirecek kadar çalışmamalı. Kadın erkeğin yanında yardımcı olsa da erkeğin yapması gereken görevleri almamalı, onun sorumluluğunu üstlenmemeli. Sonuçta eve ekmek getirmek kadının değil erkeğin görevi.

Dinimiz kadının çalışmasını yasaklamamış. Sahabe hanımlarından evinde iş yapıp satarak aile bütçesine katkıda bulunanlar olmuş. Kadının çalışmasında İslam’a uymayan taraf çalıştığı ortam ve çalışma şartları. Günümüzde de çalışma ortamları dini hassasiyeti olan hanımlar için pek uygun değil.

Çalışmak zorunda olan hanımların mümkünse evde el işi, pasta, börek, mantı gibi işler, ya da internet üzerinden evden çalışma şeklinde bir çalışma şeklini tercih etmeleri pek çok açıdan dışarıda çalışmalarından daha hayırlı olur, diye düşünüyorum. Çünkü dışarıda çalışan hanımların kazançlarının çoğu kreşe, giyim kuşama gidiyor. Hele uygun olmayan ortamlarda çalışıyorlarsa manevi kayıpları ise her şeyden daha önemli."

Sema Maraşlı

10 Ekim 2012 Çarşamba

Çocuk İçin Büyüklere Kurallar

Sohbetlerini çok beğenerek dinlediğim ve kitaplarını da çok beğenerek okuduğum Sayın Nureddin Yıldız Hocaefendiden yine çocuk eğitimine ilişkin çok güzel bir yazı:

"Kız veya erkek, çocuk doğduğunda onu Allah Teâlâ’nın bir ihsanı olarak görmek gerekmektedir. İhsanın kız veya erkek olmasına bakmadan, onu ihsan edeni düşünerek şükretmek, çocuk yetiştirmeye iyi bir başlangıç yapmaktır. Anne ve baba, çocuklarının doğumuyla beraber, hatta çocuk rahime düştüğü andan itibaren kendilerini ‘çocuk büyütme’ olgusunun üstüne çıkararak daha ileri bir noktada ‘secde eden bir kul’ yetiştirme heyecanı yaşamalıdırlar. Bu, onların çocukları konusunda Allah’ın yardımına daha yakın olmalarını sağlayacaktır.

Anne ve baba, yaratma ile doğurma arasındaki büyük farkı idrak etmiş olmalıdır. Eğer böyle bir seviyeyi yakalayabilirlerse, çocuğun rahime düşmesinden itibaren ibadet halinde olurlar. Kız veya erkek, o çocukla ilgili bütün emek ve eziyetleri onlar için ibadet olur. O çocuğu oynatıp güldürmek bile bir ibadettir. Tabii ki böyle bir işte ihlâs en başta gelen şarttır. Bu anne ve babanın sürekli tekrarladıkları duaları ile Rablerine iltica etmeleri hâlinde çocuklar tam bir teminat altında olacaklardır.
Çocukların haramla beslenmeleri açısından korunmuş olmaları gerekiyor. Çocuğun midesine haram gıdanın girmesi, o çocuk için beslenen emellerin boşa gitmesi gibi bir sonuç getirebilir. Aile, çocuğun haramla hatta haram şüphesi bulunan bir şeyle beslenmemesini en ciddi ilkeler arasında tutmalıdır. Bunu sağlıktan daha aşağıda göremeyiz.

Çocuk yetiştirmenin birinci kuralı sabırdır. Sabır ise ölmeden bitmemesi gereken enerjinin adıdır. Bilhassa sabrın, dövmemek ve beddua etmemek olduğunu da vurgulamakta yarar vardır. Dövdükten, beddua ettikten veya bir yolla boşaldıktan sonra sabrın bir anlamı yoktur.

Aynı baba ve aynı annenin iki çocuğu olsalar bile iki çocuğu benzer görmek yanlıştır. Bir evin üç beş çocuğu arasında büyük farklılıklar olabilir. Bu farklılıklar fiziki yapıdan ahlâka ve mizaçtan zekâya kadar pek çok alanda ortaya çıkabilir. Doğru olan, her çocuğu kendi başına değerlendirebilmektir. Bir çocuğu diğerine kıyas etmenin ve bunu ona hissettirmenin eğitimdeki bedeli, yanlışı gösterir.

Çocukları, söz anlamaya başladıkları yaşlardan itibaren akidenin temel esasları ile donatmak gerekir. Belki yaşlarına, zekâ seviyelerine dikkat edilerek özel bir seviye ve üslup belirlenebilir ama başta Allah Teâlâ’ya iman olmak üzere bütün temel akide konularının öğretilmesi, aşılanması doğru olandır. İlmihâl bilgileri için de yaş ve seviyeye dikkat edilerek öğretim ve eğitim yapılmalıdır.

Anne, baba ve öğretmen asla kin tutmamalı, çocuğa suç dosyası açmamalıdır.

Yaşadığımız çağın temel karakteri, iç ve dış fitnelerin hâkimiyeti altında olmamızdır. Bu da çocuk yetiştirenlerin, çocukları kötülüklerden ve kötü örneklerden korumayı, iyiyi öğretmekten daha önemli ve öncelikli tutmalarını gerektirmektedir. Çünkü kötülük genelde caziptir. İyi ve iyilik o oranda cazip olmayabilir.

Kötüyü, cazip olmasına rağmen gözden, kulaktan ve zihinden uzak tutmak, iyinin daha çabuk yerleşmesine yardım eder. Özellikle kız çocukları için bu ilke daha da önemli hâle gelmektedir. Onların birbirlerinden ve dışarıdakilerden etkilenmesi daha çabuk olmaktadır.

Asrımızın yaygın kullanımlı iletişim araçları ile kör bir savaş ve onları uzak tutma çabası, başarılı bir savaş taktiği değildir. Riskini göze alarak bu silahları kullanmanın daha yararlı olduğunu düşünmek durumundayız. Böyle bir tercih anne ve babanın sorumluluğunu, yoğunluğunu artırmaktadır ama başarıya daha yakın bir usûldür.

Anne ve babalar, hangi eğitim kurumu olursa olsun ve o kurumda başarı seviyesi ne düzeyde olursa olsun, çocukları ile ilgili görevlerinde rehavete hiçbir zaman kapılmamalıdırlar. Asıl mesuliyetin onlarda olduğu bilincini ve kimsenin onların hissiyatını aynen taşıyamayacağı gerçeğini idrak etmelidirler."

Milat Gazetesi

Annelik ve Kutup Ayısı

Geçenlerde çok uzun zamandan sonra ilk defa bir belgesel izledim. CNN' deydi sanırım; kutup ayısı belgeseli.

2 anne kutup ayısı ve yavrularının maceraları ile ilgiliydi. Bir yıl boyunca anne ayıcıkların yavrularını yaşatma ve kendisinin de hayatta kalma mücadelesini anlatıyordu.

Ama bütün belgesel sanki annelik üzerine kurulmuştu. Anne ayıcıklar yavrularının hayatta kalması için avcılık yapıyor; denizin derin diplerine iniyor ve ölmüş balinaların kalan et parçalarını diplerden çıkarıyor, yavrularını emziriyor, onları  korumak için başka erkek ayılarla savaşıyorlardı.. Yavrularda annelerinden hiç ayrılmıyor, sürekli annelerini takip ediyor ve anneleri uzaklaştığı zaman huzursuzlanıyor, hemen peşine düşüyorlardı.. O kadar güzel ve doğal bir anne-çocuk iliksisi vardı ki.. Anne tüm yıl boyunca çok farklı olayla ve zorlukla karsılaşıyordu, mücadele veriyordu. Yavru ayı da kendisi hayatta kalmak için vermesi gereken mücadeleyi annesinin nezaretinde öğreniyor; yani aslında annesinden yaşamayı öğreniyordu..
 
Bir anne için oldukça etkileyici bir belgeseldi.
 
Kendi anneliğimi sorguladım; bir ayı anneyle kendimi kıyasladım.
 
Çocuk yetiştirmek ile ilgili okuduklarım, dinlediklerim kulaklarımda çınladı: Sevgi, sınırsız sevgi, şefkat, koruma, doğallık, yavaşlık, sekine, sükunet, güven, örnek olma, aidiyet..
 
Bu belgeseldeki anne ayı da bunların hepsi vardı.. Demek ki annelik her canlı için aynıydı..
 
Sonunda şu sonuca ulaştım.
 
Aslında yavrularım da yaşamayı benden öğrenmek için yanıma bir süreliğine verilmiş emanetlerdi.

Aynı belgeseldeki gibi onlarda beni izleyecek, takip edecek, benden hayatta kalmayı öğreneceklerdi. Doğrumu yanlışımı kopyalayıp, zamanı geldiğinde kendi hayatlarında uygulayacaklardı. O zaman yapmam gereken tek şey karşılaştığım her olayda doğruyu yapmak, doğru tepkiler vermek diye düşündüm. Doğal olmak, doğruları yapmak, paniğe kapılmamak, sükunet içinde bu hayatta yanımda yavrularımla ilerlemek diye düşündüm.. İçimin derinliklerine bir sakinliğin aktığını hissettim; sakinleştim; hayati sakin yaşamanın değerini bir kez daha anladım ki; bu sakinlik yavrularıma akacaktı.. Hani ibret almak denir ya; iste ben bu kutup ayısı anneden ibret aldım.. Keşke belgeseli izleme imkanınız olsa ve fikirlerinizi paylaşabilseniz...

8 Ekim 2012 Pazartesi

Dahi Çocuk Nasıl Yetiştirilir?

İşte anne-baba ve eğitimcilere çocuk eğitiminde dikkat etmeleri gereken bazı hususlar:

*Anne hamilelik döneminde sağlığına ve beslenmesine çok dikkat etmelidir özellikle omega-3 yağı(somon balığında bolca bulunur) beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımı beynin gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

*Yapılan araştırmalar bebeklik ve çocukluk döneminde sevilen ve vücut masajı yapılan çocukların daha zeki olduğu göstermiştir. Özellikle omurilik bölgesine yapılan masaj zekâ gelişimi üzerinde çok büyük öneme haizdir. Çocuğumuza kaliteli vakit ayırarak onunla konuşmalı oyun oynamalıyız. Bu hususta peygamberimiz çocuklarınızı çok öpün! Onları her öpüşünüzde cennetteki dereceleriniz artacaktır buyurmuştur.

*Çocuklarınızı farklı kokular ve tatlarla etkileşime geçirin, farklı kumaşlar ile okşayın ve onların sizi anladığını unutmadan iletişim halinde iken mutlaka göz kontağı kurun.

*Oyun ve oyuncak seçiminde işlevsel olanlar tercih edilerek çocuklarımız oyun oynamalarına bol vakit ayırmalıyız. Çünkü çocuklarımız dünyayı oyun ile ağlılar ve iletişimlerini bu yolla sağlarlar.

*Çocuğa mutlaka okuma alışkanlığı kazandırılmalı; iyi kitaplar, süreli yayınlar, gerekli eğitim materyalleri ev ortamında bulundurulmaya çalışılmalıdır.

*Çocuklarımızın yaparak yaşayarak öğrenmesini göz önünde bulundurarak müzelere, tarihi ve turistik yerlere, sanat galerilerine, botanik bahçelerine beraber geziler düzenleyerek sağlam bir öğrenme temeline sahip olmalarını sağlamalıyız.

*Çocuklarımızın fikirlerine değer vererek olumlu duygularını takdir edip ilgi ve üstünlük gösterdiği dallarda gelişimlerini destekleyerek onlara alternatifler sunmalıyız.

*Çocuklarımızı kendilerini ifade edebilecekleri arkadaş gruplarına, eğitim ortamlarına dâhil ederek ilgi ve yeteneklerinin gelişmelerine katkıda bulunmalıyız.

*Çocuklarımızın nasihatten çok iyi örneklere ihtiyaçları vardır. Anne-baba ve eğitimciler olarak çocuklarımıza ne öğrettiğimizden ziyade nasıl bir örnek teşkil ettiğimiz önemlidir. ‘’Çocuklarınızın sizi dinlememelerine üzülmeyin esas, sizi her an izlemelerinden korkun.’’

*Mutlu bir aile ve mutlu bir çocuk için aile içinde mutlaka tutarlılıklar olmalı, çocuğun yaşantısı ile ilgili kararlar alınırken aile içi demokrasiye mutlaka riayet edilmeli aile fertlerinin bir birlerine karşı dürüst olmalarına özen gösterilmelidir.

*Çocuklarımız sorduğu sorulara mutlaka doğru cevaplar verilmeli, şayet cevabını bilmediğimiz sorular varsa onların cevaplarına nasıl ulaşmaları gerektiği hususunda yol göstermeliyiz.

*Aşırı eleştirici olmaktan kaçınarak çocuklarımızın korku ve endişelerine saygı duymalı, onları başkalarının yanında küçük düşürmemeli ve diğer çocuklar ile kıyaslamamalıyız.

*Topluluk içinde söz almaları, sosyal ortamlarda bulunmalarını ve aile için çok önemli olduklarını hissetmelerini deneyimler yolu ile sağlamalıyız.

*Çocuklarımızın ilgi duydukları bir alanla ilgili hobi geliştirmelerini sağlamalı; koleksiyonculuk, hayvan bakmak, fotoğraf çekmek, puzzle biriktirmek ya da bir enstrüman çalmak gibi.

*Çocuklarımızı bilgisayar ve televizyondan olabildiğince uzak tutmalıyız. Günlük 1 saati geçmeyecek şekilde düzenleme yapmalı ve bu uygulamayı aile kararı olarak uygulamaya koymalıyız.
 
Çocuklarımızı doğru yetiştirme ile ilgili verdiğimiz bilgilerin yanında çocuk yetiştirme süresince asla yapmamamız gerekenler hususlara da kısaca değinmek gerekiyor:

*Tembel ve sorumsuz bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız onlara görev vermeyin ve sorumluluk almalarına engel olun.

*Onları yalana alıştırmak için yerine getiremeyeceğiniz sözler verin ve onların yanında başkalarına yalan söyleyin.

*Kardeşler arasında kavga ve kıskançlık olmasını istiyorsanız birini cezalandırırken diğerini ödüllendirin, aralarında kavgaya müdahale etmeyin ve problem olduğunda hepsini birden cezalandırın.

*Okuldan ve öğretmenlerden soğumalarını istiyorsanız erken yaşta okula gönderin ya da okuma yazma öğretmeye çalışarak ödev yapmadığında oyun oynamasına izin vermeyin.

*Özgüveni olmayan çocuklar yetiştirmek istiyorsanız onları başkaları ile kıyaslayarak, hatalarını toplum içinde yüzlerine vurun.(Salzman: 2002)

Yaratıcının bizlere bahşetmiş olduğu o değerli armağanı en güzel şekilde muhafaza etmek için gelin onlara destek olacak bir çevre, kendilerini ifade etmeleri için özgürlük, öğrendikleri şeyler için sorumluluk sunalım. Onlara öğrencilerin hiçbir zorlama, tehdit veya ikna olmadan kendi öğrenimlerini yönlendirebilecekleri eğitim toplulukları verelim; burada onları bir şeye katılmaya ‘’mecburiyet’’ değil ilgi yönlendirsin; burada öğrendiği şeylerin sorumluluğu ve bu sorumlulukla büyüyen özgürlükleri olsun. Buda yetmez; gelin hayatın bütününe yaptıkları keşif yolculuğunda onlarla beraber olalım. (Harrison 2003, s:25). Unutmayalım ki çocuk büyütmek çok kolay biz çocuk yetiştirmenin yollarını arayalım.

http://tunahancoskun.blogspot.com
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...