28 Ağustos 2012 Salı

Tekne Orucu ve İrade Eğitimi

çocuk 
ramazan
Çocuk eğitimi, çocuğa zoraki “davranış öğretmek” değil, ona “irade” kazandırabilmektir. Bir başka deyişle çocuğa “iç disiplin” kazandırmaktır.

Bugün anne babaların şikâyet ettikleri birçok sorunun kökeninde, iç disiplin elde edememiş çocukların hâllerini görüyoruz.

“Bu çocuk neden yarım saat oturup da dersini yapamıyor?”
Çünkü bir iç disiplini, iradesi yok ki yarım saat kendisine gücü yetsin de ders yapabilsin.

Çocuk, Ramazan ve Bayram




Adem Hoca' dan Ramazan ve Bayram hakkında çok güzel bir yazı:

ramazan bayramıPedagog Adem Güneş, Ramazana pedagojik olarak bakıldığında çocuklara nasıl bir eğitim verilmesi gerektiğini açıkladı. Pedagog Adem Güneş, Ramazana pedagojik olarak bakıldığında çocuk için bir eğitim ayı olduğunu söyledi. Güneş, “Ramazan ayı çocukların sosyalleşmesi için bulunmaz bir fırsattır aslında. Çocuklarının bir takım kazanımlar elde edebilmesi için her gününü bir ibadet unsurunu anne babaların hassas terazide tartarak sunuyor olması lazım.” dedi. Pedagog Adem Güneş, Moral FM’de Oktay Mahşer’in sunduğu Basında Bugün programına katılarak çocuğun dünyasında Ramazan orucunun yerinin ne olmasını ve ailelerin Ramazanı bir eğitim ayı olarak çocuğa nasıl anlatması gerektiğini anlattı.

Rapor Alma Süreci Bilimsel Değil...

Bugün tevafuken günlerdir aklımı kurcalayan okula başlama yaşı ile ilgili Adem Hocanın yine bir röportajına rastladım. Benim de oğlum seneye 70 aylık olacak ve okula başlaması gerekecek. Ama için içimi yiyor ve asla başlamasını istemiyorum. Fiziksek olarak ta küçük zaten ama rapor almak ta içime sinmiyor. Bu yıl ki anne babalar ne yapıyor, onu hiç düşünemiyorum bile.. Biz 1 yıl önceden bu kadar düşünüyoruz, onlar kimbilir ne halde...Rabbim hayırlısını versin diyorum tüm çocuklar için..

 Adem Hoca' nın on5yirmi5' teki özel röportajı:

 "


İlkokula bu yıl başlayacak 66 ayını dolduran çocukların kayıtları otomatik olarak yapıldı. Ancak 66-72 aylık çocuğu olan anne babalar, çocuklarını okula başlatıp başlatmamakta kararsız. Bir kısım veli para ve hapis cezasına rağmen çocuklarını okula göndermeyecek, bir kısmı cezalardan çekindiği için istemeyerek de olsa çocuklarını gönderecek. Öte yandan çocuklarını okula gönderme konusunda olumlu düşünen veliler de var. Ancak onların da kafalarında bu konuya dair çokça soru işaretleri var. Biz de bu yıl ilk defa uygulanacak olan bu sistemi ve okul öncesi eğitim meselesini Uzman Pedagog Adem Güneş ile konuştuk.

66-72 aylık çocuğu olan bir anne ve baba çocuklarını okula gönderip göndermeme kararını nasıl vermeli?

Çocuk gelişimi uzmanlarının ortak kararı 66 aylık bir çocuğun ilkokula başlayacak okul olgunluğu olmadığı yönündedir. Okul olgunluğu derken güncel tartışmalarda yer alan ve çocuk doktorlarının yaptığı gibi, düz çizgi üzerinde yürütme veya kalem tutup yazı yazma becerisinden bahsetmiyoruz. Okul olgunluğu; sembol kullanabilme ve eşya ve olaylar arasında ilinti kurabilme özelliğinden bahsediyoruz.

Nasıl yani biraz açar mısınız?

Şöyle ki, örneğin 4-5 yaşındaki bir çocuk eline aldığı kalemi çok güzel kullanabiliyor olabilir. Ancak siz ona bir “ev” çiz dediğinizde çocuk kargacık burgacık bir şeyler yapar. “Bu nedir?” diye sorduğunuzda da size “bu bir ev” cevabını verebilir ki bu çok normal bir cevap. Çünkü bu yaştaki bir çocuk ev diye dışarıda gördüğü görüntüyü sembolleştireceğini bilmez, çocuk ancak hayalindeki şeyleri ev diye önündeki kağıda karalar… İşte bu okul olgunluğunun sembol kullanabilme özelliğinin bir parçasıdır veya bu yaştaki bir çocuğa matematikteki rakamları gösterdiğinizde ve bunları toplayarak bir işlem yaptığınızda çocuk sizin ne yaptığınıza anlam veremeyebilir.

Anlıyorum ama bunlar 5 yaş grubu çocuklarda eksik ise, çocuk bunları okulda tamamlayarak eğitimini alamaz mı?

Bu soru işte can alıcı bir sorudur. Zira bu yaş grubu çocuğa siz onun gündeminin dışında bir şey öğretmezsiniz. 5 yaş grubu çocuk ancak öğrenmek istediği şeyi merak gücü ile öğrenir.  Yoksa “gel sana şimdi sana harfleri ve rakamları öğreteceğim” diye onun ilgi alanının dışında bir şeyi öğretmeye çalışırsanız sorunlar yaşarsınız, çocuk tepki verir.

Ama biz biliyoruz ki, Avrupa’da birçok ülkede okula başlama yaşı 4-5 yaş civarında oluyor. O halde onlar nasıl başarıyor bu işi?

Sanırım Milli Eğitim Bakanlığı’nın yanıldığı nokta da işte burası oldu. Zira geçenlerde Sayın Bakan bir açıklama yaptı ve “Dünya’da bu işi 4 yaşından itibaren yapan ülkeler varken neden bizim ülkemizde kıyametler koparılıyor” diye sitemde bulunup Hollanda’yı örnek verdi; “Hollanda’da çocuklar 4 yaşında ilkokula başlıyor” diye açıklamada bulundu. Bakan Bey’in Hollanda’dan örnek vermesi doğru bir tercihti, zira Hollanda eğitim sistemi dünya ülkelerinde bir motor güce ve bilimsel derinliğe sahiptir. Ancak, Sayın Bakan’ın eksik bilgilendirildiğini düşünüyorum. Zira Hollanda da çocuklar ilkokula 4 yaşından itibaren başlıyor gibi görünse de ilk iki yıl “Kleuterschool”a ismi ile anılıyor. Kleuterschool; “Çocukluk Dönemi Okulu” diyebiliriz. 1985 yılından bu yana uygulanan ve Flaman Modeli olan bu okul modeli Almanya’da, Amerika, Belçika’da ve Fransa tarafından da örnek alınmış ve uygulanıyor. Örneğin Fransa’da bu model École Maternelle’ olarak isim almıştır. Bu modelin özelliği şu; çocuk ilkokula 4 yaşında başlıyor ve ilkokulun birinci ve ikinci sınıflarını sosyal hayata hazırlık olarak geçiriyor. Bilişsel eğitim 3. sınıfta başlıyor.

Yani bizdeki ilkokul birinci sınıf Avrupa eğitim sistemine göre 3. sınıf mı oluyor?

Evet, öyle. Örneğin, benim kendi çocuklarım Hollanda’da 4. sınıfa giderken Türkiye’ye geldi ve Türkiye’deki denkliği ilkokul 2. sınıfa verildi. Yurtdışındaki büyükelçiliklerin eğitim ateşeliklerinden bu bilgiler edinilebilir.

Peki, bu arada Milli Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer’de bu yıl eğitime başlayacak olan çocukların ilk 6 ayını oyun grupları şeklinde geçireceğini söyledi…

Ancak burada şu fark var; okul öncesi öğrencilerine ilköğretim öğretmenleri görevlendiriliyor.
Tek fark bu mu?
Hayır tek fark bu değil. Bunun da ötesinde, çok önemli bir ayrıntı daha var ki, ülkemiz okul öncesinin trajedisidir... Ülkemizde okul öncesi kurumlarında maalesef modern eğitim sistemlerine ait hiçbir program uygulanmıyor.

“Eğitim modeli” derken neyi kast ediyorsunuz, Türkiye’de bir tek eğitim modeli var o da Milli Eğitim’in hazırladığı ortak müfredat mıdır?

Evet, ülkemizdeki okul öncesinin dünyadan kopukluğudur bu. Ülkemiz eğitim sistemi “müfredat merkezcidir” ve tek tip müfredat bütün ülke sathına zorunlu olarak uygulanıyor. Halbuki modern dünya “çocuk merkezli” eğitim modellerini uygulamaktadır. Müfredat merkezli eğitim modelleri artık çağımıza uygun değildir…

Kimi çocuğun matematik becerisi yüksektir, kimisinin görsel zekası...

Düşünün lütfen, Talim ve Terbiye Kurulu ortak bir müfredat hazırlıyor ve milyonlarca çocuktan bu ortak müfredata ayak uydurması bekleniyor. Bu çocuklara haksızlık değil midir? Zira her çocuğun gelişim süreci birbirinden farklıdır. 1982 yılında Howard Gardner insanların farklı zekâ türleri olduğunu ortaya koyarak eğitim sistemlerinin değişmesine neden oldu. Öyle ya, bazı çocuklar vardır ki, matematik becerisi yüksektir, bazı çocukların görsel zekası… Kimisinin müzik duyarlılığı varken kimisi lider olabilecek sosyal zekaya sahiptir… Siz şimdi bütün bunlara tepeden inme bir müfredat sunarsanız, Mevlana fıtratına sahip bir çocuğu ezer geçersiniz ya da Fatih fıtratında bir çocuğu kalabalıklar arasında göremezsiniz.

Batı'da eğitim "çocuk merkezli" 

İşte bu nedenle, batı dünyası eğitimini “müfredat merkezli” olmaktan çıkardı “çocuk merkezli” olmasını sağladı. Buna göre okullar Milli Eğitim’in belirlediği ana amaçlara ulaşmak için kendi eğitim modellerini kendileri seçme ve uygulama özgürlüklerine sahipler. Örneğin kimi okul “Montessori Eğitimi’ni uygularken, kimi okul “Waldof” eğitim sistemini, kimisi de Dalton veya Freinet modelini uyguluyor. Buna göre çocuklar bazı okullarda sanat becerisinin üzerinden yaşama hazırlarken, bazıları soyut kavramları somut eğitim araçlarına çevirmek sureti ile çocukla oyun oynar gibi eğitim faaliyetlerini yürütüyorlar. Böyle olunca, çocuk kendi doğasına uygun bir eğitim alarak “kendisi gibi olmanın” keyfi ile yaşama hazırlanıyor. İşte buna “çocuk merkezli” eğitim diyoruz ki, işte Batı’daki ilkokulun ilk iki yılı bu şekilde geçiyor. Ülkemizde maalesef henüz dünyanın en bildik ve bilimsel başarısı ortaya çıkmış eğitim modeli olan Montessori Eğitim Modeli dahi bilinmiyor.
Çocuğun zihnindeki okul ortamı ile gerçektekinden çok farklı

Bu arada başka bir soruya geçmek istiyorum, acaba çocukların bu konudaki kararı ne kadar dikkate alınmalı?

5 yaş grubu çocuk okula zaten gitmek ister ancak onun zihnindeki okul ortamı çok farklıdır. O oyun oynayıp zıplayacağı, canı sıkılınca eve geleceği, yani kurallarının kendisi tarafından belirlenen zevkli bir yer olarak hayal eder. Ancak gerçek böyle değildir, çocuk ilkokul trenine bindiğinde varış istasyonuna ancak 18-20 yaşında varıyor. Bu trenin bir ara istasyonlarda durağı yok, biraz duralım da nefes alayım, azıcık okula ara vereyim diye bir şey yok. Bütün bunları çocuklar bilmiyor. O yüzden veliler çocuğun henüz yaşamı tanımadığı bu dönemde onların çocuksu bir halde “ben okula gitmek istiyorum” sözünün gerçek yaşamdan kopuk olduğunu bilmeliler.

MEB'in böyle bir rapor yayınlaması hata

Milli Eğitim Bakanlığı 66-72 aylık çocukların gelişim özelliklerini yayınladı. 60-72 aylık çocuklardan beklenen ve olması gereken gelişimsel özellikleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yani bu listeyi ben de gördüm ve çok üzüldüm. Bu liste kendisini kendi tedavi etmeye çalışan bir kişinin internetten “şu hastalığın özellikleri şunlardır” listesi gibi olmuş. Bir kişi kendinde gördüğü belirtiler ile kendine bir hastalık teşhisi koyması doğru olur mu? Cilt kanserinin belirtisi ciltteki kızarıklıklardır yazısını okuyan birisi kendi sivilcelerini kanser sanıp korkuya düşmez mi? Tıpkı bunun gibi, okul olgunluğunu bir liste halinde yayınlaması da o derece yanlış olur. Okul olgunluğu bir uzmanlık bilgisi gerektirir. Bunun için çocuk psikologları ve pedagogları uzun süren uzmanlık eğitimi alıyorlar. Böylesi bir listeyi yayınlamak hata oldu.

Veliler sağlık kurumlarından çocuklarının fiziksel ya da zihinsel olarak yetersiz olduğuna dair alacakları raporla, birinci sınıf yerine anaokuluna gönderebilecekler. Bu rapor çocukları psikolojik yönden etkiler mi? Bir diğeri de bu durum öğrencilerin sicillerini işlenip, daha sonra onlar için olumsuz bir durum teşkil eder mi?

Maalesef bir başka hata da, çocukların okul olgunluğunu ölçmek ve değerlendirmek için “Çocuk Doktorları” ve “Psikiyatr”lar devreye sokuldu. Bunlar art arda gelen yanlışlar. Çünkü, çocuk doktorları psikolog değil ki, onu okul olgunluğunu ölçsün… Ki televizyonlarda gördük, hekim arkadaşlar çocukları düz çizgide yürütmek ve tek ayak üstünde durup durmadığını kontrol ederek okula hazır ya da değil diye raporlar yazmaya başladılar. Bu oldukça yanlış ve bilim dışıdır. Yüzbinlerce çocuğun böylesi bir rapor almaya zorunlu hale gelmesi de ülkemiz açısından sıkıcı bir süreç oldu. Bu konuda “çocuk psikoloğu” “Çocuk Gelişim Uzmanları” ve “Pedagog”lar ile işbirliği yapılmalı, hekimler ile aileler karşı karşıya getirilmemeli, Alınan bu raporların ileride bu çocuğun yaşamında hangi dönemde ortaya çıkacağını da henüz bilemiyoruz. Bundan on yıl sonra bu tartışmalar unutulduğunda bir çocuk lise çağlarına geldiğinde okul müdürünün eline “zihinsel yeterliliği geridir” diye bir rapora bakacak olsa, o çocuk için acaba ne düşünür? Bütün bunları şuan bilemiyoruz.

Sağlık kurumları tarafından çocukların 1. sınıfa başlayıp başlamaması gerektiğine karar verecek raporların istismar edilip doktorun görüşü doğrultusunda değil de, anne ve babanın isteği doğrultusunda verilmesi söz konusu olur mu?

Maalesef şuan süreç öyle işliyor. Çocuk doktorlarının “okul olgunluğu ölçme” yetkisi olmadığı halde bu çocuklar onlara havale edildiği için doktorlar aileleri dinleyerek tanı koyuyor veya rapor yazıyorlar. Bu bilimsel bir süreç değil, ailenin tepkiselliğinin çocuğa yansımasına doktorlar alet ediliyor.

Çocuklarını 1. sınıfa başlamak konusunda yeterli görmeyen anne babaların dikkate aldıkları bir konu da tuvalet eğitimi. 66 ayını dolduran bir çocuk tuvalet eğitimini kazanmış olur mu? Bu konuda anne ve babalar endişe etmekte haklı mı? Ayrıca okulların fiziki şartları bu yaştaki çocuklar için ne kadar uygun?

66 aylık bir çocuk normalde tuvalet alışkanlığını kazanmış olur ancak tuvalet hijyeni ve kişisel bakımı konusunda yetersizdir. Çocuklar tuvalete girdiklerinde genital temizliklerini kim yapacak? İlkokulun büyük çocukları ile aynı tuvaleti kullanırken tuvalet kenarlarındaki kirliliklerden kendilerini ne kadar koruyabilecekler? Bu sorular çözüm bekliyor maalesef…

66 aylık çocukların okula gönderilmesiyle ilgili olarak üst gelir grubundaki eğitimli kesimin göndermeme yönünde, orta ve alt gelir düzeyindeki ailelerin de okula gönderme yönünde bir eğiliminin olduğu görülüyor. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Evet bunu bizler de gözlemliyoruz. Şuan yeni bir sistem deneniyor. İlkokul birinci sınıflarda yığılma olacak. Kimi çocuklar 60-70 kişilik sınıflara yerleştirilecek. Gündemi iyi takip eden veliler çocuklarının bu yıl okula başlamasını uygun bulmuyorlar ve “bekle gör” diye düşünüyorlar. Halbuki, gündemi ve uzmanları iyi takip edemeyen bir başka grup var ki maalesef onlar da bırakın 66 aylık çocuklarını okula yazdırmayı, yasa gereği veli iznine tabi olan 60 aylık çocukları bile okula vermek için okul yönetimlerine baskı yapıyorlar.

Eğitimin en önemli sac ayaklarından biri olan öğretmenlerin durumunu değerlendirirseniz neler söylersiniz? Eğitim kadrosunun da bu konuda çekinceleri olduğu biliniyor. Bu durum eğitimi nasıl etkiler? Ayrıca öğretmenleri 66 aylık çocukların eğitime başlaması noktasında yetkin görüyor musunuz?

Okul öncesi çağdaki bir çocuğun sınıf öğretmenleri tarafından eğitilmesini doğru bulmuyorum.

Son olarak söylemek istediğiniz veya mesajınız var mı?

Şunu söyleyebilirim ki, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, ülkemiz için bir şanstır. Yılların hantal yapısına bürünmüş MEB’i radikal kararlar alamayacak olan bir bakanın düzeltmesi mümkün değildi. O yüzden kendisini takdir ediyor ve başarılı olması için dua ediyorum. Çünkü onun başarısı ülkemizin eğitim reformuna erişmesi demektir. Ancak burada bir husus dikkatlerden kaçıyor gibi geliyor bana. Sayın Bakan’a ve onun icraatlarına dönük “önyargılı” bir muhalif cephe var ve bakanlıkta ne yapılsa bu muhalif cephe birden harekete geçiyor ve oldukça gürültülü bir halde muhalefet yapıyor. Ancak bütün bunların yanı sıra, bir de hiçbir ön yargısı olmadan bakanlık icraatına yapıcı katkı sağlayan görüşler var ki, bunca gürültü arasında herkes aynı kefeye konuluyor. Bakanlık bu yapıcı katkı sağlayan görüşleri ayırt edebilmeli ve ülkemiz çocuklarına gelecek hazırlanmasında birikimi olan kişilerle irtibat halinde olunmalıdır."

Kaynak: http://www.on5yirmi5.com/genc/haber.101364/rapor-alma-sureci-bilimsel-degil.html#.UDxckOKTuzF.twitter

27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bebeğiniz ve Kendiniz için Ev Yapımı Zeytinyağlı Şampuan

Reklamlarda gösterilen dolgun, canlı ve sağlıklı saçlara sahip olmak herkesin hayali. Ancak bu saçlara şampuanlar yoluyla sahip olmanın bedeli çok ağır olabiliyor. Oysa  biraz çabayla evinizde harika sonuçlar veren doğal ve güvenilir şampuanlar yapabilirsiniz.

Şevval Ayı ve Oruç

-->
Allahü Teala bizim gibi liyakatsiz kullarına günahlarımızın affı ve büyük sevaplar kazanmak için sürekli imkanlar tanımakta; bizlere sürekli yeni yeni fırsatlar sunmaktadır. Şevval ayında tutulan 6 gün oruçları da bu fırsatlardan biridir. Ramazan ayından sonra bu ayda tutulan 6 günlük oruç günahlarımıza kefaret olmakta ve bizlere 1 yılı oruçlu geçirmiş gibi sevap kazanma imkanı sunmaktadır. Bu fırsatları kaçırmayalım ve bu konuda inşallah hepimiz tanıdığımız tüm Müslümanları bilinçlendirelim ve çevremizdeki herkesi, annemizi, babamızı, eşimizi, çocuklarımızı, kardeşlerimizi Şevval ayında 6 gün oruç tutmaya teşvik edelim inşallah..

ŞEVVAL AYI ORUCU (6 gün orucu) Nedir?


Şevvâl ayı mübarek Ramazan ayından sonra gelen hicri 10. aydır. Hac aylarının ilkidir.
Şevval ayı içinde 6 gün nâfile oruç tutulur. Çünkü Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz, Şevval ayından 6 gün oruç tutanların, senenin tamamını oruçlu geçirmiş olacağı müjdesini vermiştir.

Ruhsal Hastalıklar ve Tedavisi

Günümüz toplumunda malesef depresyon ve panik atak başta olmak üzere sık sık ruhsal kastalıklar başgöstermekte ve giderek yaygınlaşmaktadır. Bu rahatsızlıklar için Psikatrik ilçalar kullanılmakta ve bu ilaçlar da bedenda fiziksel olarak ağır tahribatlara neden olmaktadır. Malesef buna rağmen bu tip hastalıkların tedavisi de % 100 mümkün olamamaktadır..

Bu hastalıkların tedavisi için Kuran’ı Kerime danıştığımızda Allah bize sıkıntı veren esas nedeni Zuhruf suresi, 36. ayette şu şekilde açıklamaktadır.:”Kim Rahman’ı an­maktan yüz çevirirse, biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık o ona arkadaş­tır” (Zuhruf suresi, 36).

İnsan Rabbinden uzaklaştığı müddetçe manevi sıkıntılara gark olmaktadır. Dünyanın imtihan sırrından uzaklaşmakta, karşılaştığı olumsuzluklara imtihan gözlükleri ile bakmak yerine; bazen isyan, bazen de neden, niçinlerle bakmaktadır. Nitekim tüm bu ruhsal hastalıklardan kurtulmanın yolu doğal tıbbi tedaviye ve manevi teda­viye sıkı sarılmaktır.

Devamlı abdestli olmak, ibadetleri düzeltmek, bol Kur’an-ı-Kerim okumak ve Allah’ı devamlı tesbih etmek ve hacamat yaptırmak ge­rekir.

Nedir bu ruhi rahatsızlıklar:

Endişe: Yerinde duramama, uyumakta güçlük, kalp atışlarının hızlanma­sı, mide rahatsızlıkları, çarpıntılar ve kasların gerilmesidir.

Panik Atak: Nefes tıkanması, kalp çarpıntısı, göğüs ağrıları, boğulma hissi, titreme, baygınlık ve krizlerin aniden gelmesidir.

Fobiler: Belli bir duruma ya da nesneye karşı duyulan, mantıklı bir açıklaması olmayan korkudur: Hayvanlardan, yüksekten, uçağa binmekten, kapalı alanda kalmaktan vs.

Depresyon: Üzüntü ve  ızdırap duygusu, umutsuzluğa kapılmak, uyku­suzluk, kişinin kendi gözündeki değerinin azalması ve bu nedenlerle fizik­sel sağlığın da bozulmasıdır.

Mani: Depresyonun tam tersi bir durumdur. Sürekli uyanıklık ve yorul­mak bilmez bir hareketlilik,- birdenbire kızgınlığa dönüşebilen aşırı iyilik hali,- uyku ihtiyacının azalması veya günlerce uykusuz kalma, kendini aşırı beğenme ve kendine aşırı güvenme genelde bu hastalık için tipikdir.

Şizofreni: Düşünme ve algılama bozukluklarına yol açan bir grup hasta­lığa verilen genel isimdir. Belirtileri: Hayal görme, bazı sesler duymak, bazen de birçok sesin ken­disi hakkında tartıştığını duymak, düşünce ve hareketlerinin dışarıdan kon­trol edildiğine inanmaktır. Bilim adamları bu hastalığın genetik olduğuna karar vermişlerdir. Ancak hastalarda herhangi bir yapısal veya biyokimya­sal beyin bozuklukluğuna rastlanmamıştır.

RUHİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİ:

- Her gün, yarısı sabah namazından önce, yarısı da ikindiden sonra ol­mak üzere sırayı bozmadan: Fatiha-i Şerif, Bakara Suresi’nin ilk 5 aye­ti ve 163-164. Ayetleri, Ayet-el-kürsü ve Amenerrasulü, Yasin-i Şerif, Saffat, Rahman, Vakıa, Mülk, Kafirun, İhlas, Felak ve Nas Surelerini okumak gerekir.

       Günde 300 defa :
“Rabbi enniy messeniyeş şeytânu binusbin ve azâb. Rabbi eûzü bike min hemezâtiş şeyâtıyni ve eûzü bike rabbi en yahdurun. Ve hifzan min külli şeytânin marid.   (Sad-41, Müminun:97-98, Saffat 7)
ayetlerini okumak gerekir. Bu herhangi bir zamanda parçalara bölünerek okunabilir.
 
-      Günde 300 defa :
Ve ilâhukum ilâhun vâhidun, lâ ilâhe illâ huver rahmânur rahîm, İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe, ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn.(Bakara 163-164)

ayetlerini okumak gerekir. Bu herhangi bir zamanda parçalara bölünerek okunabilir.
 
Bunlara ilaveten aşağıdaki ayetler ve tesbihler okunabilir.

-  41 defa ihlas, felak, nas
- 100 defa “Ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahreca, Ve yerzukhu min haysü la yahtesib, ve men yetevekkel alellâhi fehuve hasbüh.”( Talâk-2/3)
- 21 defa: ” efehasibtüm ennemâ halaknâkum abesen ve enneküm ileynâ lâ turceûn, Fe teâlallâhul melikul hakku, lâ ilâhe illâ hüve rabbü’l-arşi’l-kerim ”(Mü’minûn suresi 115. ve 116.)
- Cevşenül Kebir        – SEKİNE Duası          – Ya Halîm 88 defa
- 1 bardak suya 73 kere ” YA CELİL ” ve ardından  1 kere ayetül kürsi- 1 kere Amenerrasulü okuyup iç.
- Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber, vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim. (günde 100)
 
-  HACAMAT:

Omuzlar, kafa arkası, iki taraftan kulaklarla-ense çukuru arası, kürek kemikleri arası ve altı, bel ve kuyruk sokumu, dizler, tekrar kafa hacamatları sırayla yaptırılmalıdır. Kafa, kürek kemikleri arası ve altı hacamatlarını bir-kaç defa tekrarlamak gerekir.
Hacamat ruhi hastalıklarda çok önemlidir. Hatta sadece kafa hacamatı ile depresyondan bile kurtulanlar vardır. hacamat ruhi hastalıklarda olmazsa olmazdır. Mutlaka ehil bir haccama düzenli olarak bir kaç sefer yukarıda belirtilen noktalardan hacamat yaptırılması gerekir.

Hacamat hakkında detaylı bilgi için tıklayınız.

 BİTKİSEL TEDAVİ

  -     3 ölçü arslankuyruğu otu + 3 ölçü alıç + 2 ölçü oğulotu + 1 ölçü kediotu kökü ince ince kıyılır, bir bardak kaynar suyla karıştırılır ve 5-10 dakika demlendikten sonra süzülüp günde üç defa içilir. Korku, ger­ginlik, uykusuzluk ve huysuzluğu azaltır.


Kaynaklar: Gerçek Tıp Yitik Şifanın İzinde/ Aidin Salih 
Tesbihatlar netten derlenmiştir.


22 Ağustos 2012 Çarşamba

Süper Dadı, hiper zararlı mı?

süper dadıBugün Aksiyon Dergisinde okuduğum bir yazı oldukça dikkatimi çekti. Ben de bir kaç defa TRT de yayınlanan Süper Dadı Programına rastgelmiştim ve Anadolu Pedagojisine gönül veren bir anne olarak programı içim acıyarak hatta bazende gözyaşları içinde izlemiştim. Programla ilgili bir yazı yazmayı da planlıyordum hatta. Ama Aksiyon Dergisindeki yazı uzmanların görüşleriyle buna mahal bırakmayacak kadar güzel hazırlanmış.

17 Ağustos 2012 Cuma

Yapay Işıklar Sağlığımızı Tehtit ediyor

yapay ışık
Yazıyı okuyunca konusu çok ilgimi çekmişti. Yazıdan çıkaracağımız sonu şu: Ey insan en eski haline, yaratıldığın en doğal hale dön ve gece ışığı kapat uyu... Sabahta güneşle birlikte kalk:)) Espri bile olsa çıkan sonuç geçekten bu. En azından bebeklerimizin odasında ve kendi odamızda gece lambası kullanmayalım. Mümkün olduğunca yapay ışıklandırmadan uzak duralım:

66 aylık çocuklar okula başlamaya hazır mı?


66 ayBugün tevafuken karşılaştım bu haberle... Aynen içimden geçenler, düşüncelerim aktarılmış. Minicik yüreklerin bu yıl okul sıralarında neler yaşayacağı, bu yaşananların onlar üzerinde nasıl izler bırakacağı muamma. Muhamed Yusufum' da önümüzdeki yıl başlayacak okula.. Ama ben hala göndermek istemiyorum, rapor almayı da yanlış buluyorum. Çünkü rapor alınırken çocuk psikyatrları da muayene ediyor ve bu rapor ileride biryerlerde çocuğun karşısına çıkabilir.. Allah anne babaların ve minik yavruların yardımcısı olsun inş...

Aşı Gören Çocuklar Aşı Olmayanlara Göre 5 kat daha fazla Hasta Oluyor

Aşı Gören Çocuklar Aşı Olmayanlara Göre 5 kat daha fazla Hasta Oluyor
Aşılar hakkında birçok araştırma yapılıyor ve maalesef bu araştırmalar çocuklarına aşı yaptırmayan aileleri haklı çıkarıyor Yapılan tüm araştırmalar; aşılı çocukların aşısız çocuklara göre iki ila beş kat daha fazla bulaşıcı hastalıklara, çocuk hastalıklarına ve alerjiye yakalandıklarını gösteriyor.

Mü’mindeki Dört Zaaf

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmetinin zayıf noktalarını çok iyi bildiğinden, zaman zaman çeşitli ikaz ve tembihlerde bulunmuşlardır. Bu hususta dikkat çeken ikazlardan biri de şöyledir:

أخْشىَ ماَخَشِيْتُ عَلىَ اُمَّتِى كِبَرُ البَطْنِ وَمُداَوَمَةُ النَّوْمِ وَاْلكَسَلُ وَضَعْفُ الْيَقِينِ

“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerin en korkuncu (tehlikelisi) şunlardır:

Domuz Jelatini Nedir? Nelerin İçinde var??


Türkiye domuz jelatinini ilk kez yoğurt ile duydu. Yoğurdun içerisine kıvam verici olarak katılan jelatin maddesi ile ilgili başlayan tartışmaların sonrasında aslında pek çok gıda maddesinde domuz jelatini kullanıldığı ortaya çıkarıldı. Jelatin kıvam verici olarak kullanılırken iddialara göre domuz jelatini çok daha ucuza mal edildiği için genelde üreticilerin bir çoğu domuz jelatini kullanmayı tercih ediyor.






Domuz jelatini domuzun kemik ve deri gibi uzuvlarının kaynatılması sonucu elde ediliyor. Normalde 2 litre sütten 1 kg. yoğurt elde edilirken domuz jelatini kullanan bir üretici ise 1 litre sütten 1 kg. yoğurt elde ediyor. İnsanların inançlarını hiçe sayan gıda teröristleri maliyetleri yarı yarıya azaltması nedeni ile domuz jelatini kullanmayı tercih ediyorlar. Sığırdan elde edilen jelatinler de bulunuyor ancak sığır jelatini kullanan üreticilerin 7 gün beklemesi gerekirken domuz jelatini kullanan üreticilerin bekleme süreleri sadece 2 gün oluyor.

Domuz jelatini kullanılan yoğurtlar kesinlikle görüntü ve tat olarak tüketici tarafından fark edilemeyeceği için bu noktada devreye Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın girmesi gerekiyor. Bakanlık tarafından yapılacak numune araştırmaları sonucu hangi firmaların domuz jelatini kullandığı belirlenebilir ve domuz jelatini kullanan firmalar teşhir edilerek istemeyen tüketicilerin bu ürünleri satın almalarının önüne geçilebilir.


Domuz jelatini kodu bir çok üründe bulunurken vatandaş bu kodun ne anlama geldiğini bilmediği için ürünlerin üzerine sadece kod yazılmasıda çözüm getirmiyor. Domuz jelatini kullanılan gıda maddeleri paketlerinin üzerinde kesinlikle büyük harfler ile içerisinde domuzdan elde edilen katkı maddesi bulunur ibaresi yazılması gerekiyor. Aksi halde bilmeden domuz ve domuzdan elde edilen katkı maddelerini yemeye devam edeceğiz. Domuz jelatini kullanan firmalar bu konu hakkında sessizliklerini korumaya devam ederken bakanlığın konu ile ilgili atacağı adımlar şimdiden merak konusu oldu bile. Domuz jelatini haribo gibi renkli jelibon tipi ürünlerde de sıklıkla kıvam verici olarak kullanılıyor.





Jelatin bulunan Çocuk gıdaları için tıklayınız.

kaynak: https://www.facebook.com/helalgida?ref=stream
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...